Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

Maximus1980

Bu üye Çaylak

Bu üyenin profil sayfasına git

34 entry hiç konu açmadı hiç puanı yok
15.04.2018 12:16 son işlem tarihi takip etme takip et

memurlar net sözlüğün geleceği

beta versionu: sen düsün, sen yaz..

alpha versionu: sen sadece düsün, sözlük kendi yazsin..

alpha plus versionu: sözlük kendi düsünsün, kendi yazsin..

bu böyle gider.....

15.04.2018 12:16
  1. mevlid kandili

    mevlid ayı mevlanın yüce peygamberiyle üstün kıldığı bir aydır. alemlerin efendisinin gönderildiği bu ay da, elbette ki bu lütfa karşılık ibadet ve hayır yapılacaktır. zira bugün şerefli bir gündür.

    şeref, mekan ve zamana mı aittir, yoksa şereflenmelerine neden olan vesilelere mi? cevabı oldukça basittir, vesileler. dolayısıyla rasulullah'ın dünyaya teşrifi olan bu günün fazileti inkar edilemez.

    imam rabbani hz. bir mektubunda buyurmuştur ki;

    yazdıklarımla rasulullah'ı şereflendirmiyorum,

    bilakis onunla yazımı şereflendiriyorum.

    peygamber efendimiz'in amcası ebu leheb ki kendisi kafir olarak ölmüştür. efendimizin doğum gününde cariyesi süveybe'yi azad etmiştir. ve bu ihsan karşılığında mevla tarafından mükafatlandırılmış, pazartesi günleri kabir azabı hafifletilmiştir. iman ile ölmeyen bir kişiye dahi mevla rahmetini esirgememişken, müslüman alemi peygamberinin doğum gününü kutluyor diye sevap kazanamayacağını düşünmek mantığa ters değil midir? nasıl düşünülebilir?

    maliki fakîhi muhammed ibni ibrahim es-sebtî mevlid gününde medreseleri tatil edip, talebelerini evlerine göndermesi onun mevlid kutlamalarını takrir ettiğine delil değil midir?

    bilmekteyiz ki ameller niyetlere göredir ve herkes niyet ettiğine göre kazanır.

    nitekim mevla teala rasulunun doğum gününde nice mucizeler gerçekleştirmemiş midir?

    bahsedilen ali, ahmet vs. değildir. mevlanın habibim dediği, adını levh-i mahfuza yazdığı, nurdan yarattığı rasuldur. mevlanın bu derece önem verdiği rasulun doğum gününe sevinmek, kutlamak, mükafat ummak ne derece yanlıştır, bu da artık kalp işidir.

     
  2. belge

    yeni türk ceza kanunu'nda evrak/varakanın yerine kullanılan kavram.

    belgenin temel unsurları şunlardır;

    -yazılı olması (burada iradenin kayda geçirilmesi önemli, sözlü irade açıklamaları beyandır, belge sayılmaz)

    -düzenleyicisinin belli olması (bunun için imza usulü kabul edilmiştir)

    -içerik (içerik mevcut değilse belge yok hükmünde olur. içerik ya hukuki bir hüküm ifade etmeli, ya hakkın doğmasına sebebiyet vermeli ya da bir olayın kanıtlanmasına yaramalıdır.)

    devlet memuru düzenlediği belge ile devlet adına bir irade açıklaması yapar

     
  3. belgesel

    genellikle kameramanların yok sayılması vasıtası ile seyircilerin andaval yerine konduğu yapımlardır, şöyle ki:

    "evet arkadaşımız john tüm tehlikelere rağmen bu zorlu tırmanışı tamamlayarak buzlar üzerinde tam bir haftadır tek başına yürüttüğü mücadelede mutlu sona ulaşıyor. evet john neler hissediyorsun?"

    "aoww evet sonlara doğru çok korktuğumu itiraf etmeliyim, son tepe çok dikti ve ömrümün geri kalanını bu olukta geçireceğime inanmaya başlamıştım."

    "hacım iyi de kamera senin tependen çekiyordu, kameraman abimiz bi el atıverseydi de buncaz korkmasaydın yiğidim. ayrıca aynı tırmanışı 3 ayrı açıdan izledik be hacım, sen yalnızlığını kendi içinde yaşıyor olmayasın???" demek istiyoruz, diyemiyoruz; çünkü zeki müren de bizi görmüyor ne yazık ki...

     
  4. türk erkeği

    bir defa turk erkegi icin kadın "degerli"dir. emek harcar. ugrasır. iki gunde bırakmaz. didinir.

    bir avrupalı maksimum uc dort gun ugrasır, besinci gune aramaz.

    turk erkegi centilmendir. kapını acar, sigaranı yakar, esyanı tasır vs vs.

    bir avrupalı bavulunu dahi sana tasıtır.

    turk erkegi evine kadar bırakır.

    bir avrupalı haydin herkes yoluna der, basar gider.

    turk erkegi en ince, en kibar, en olmus yuzunu sana gosterir. hem dısarda aslan olan o, evde kuzudur.

    avrupalı yedi gun yırmı dort saat hep aynıdır, herkese neyse sana da odur.

    turk erkegi severse bir dedigini iki etmez.

    bir avrupalı once ben der.

    en muhafazakarından en modernine turk erkegi seni onun bir parcası gibi gordugunu net bir sekilde hissettirir.-nasıl basarıyorlar ben de bilmiyorum-

    bir avrupalı hep mesafelidir, duvarları vardır.

    turk erkegi bulur bulusturur zaman yaratır, acil durumda enerjisinin maddi manevi buyuk kısmını sana harcar.

    bir avrupalı kendi basının caresine baksana guzelim ayagına yatar.

    turk erkeklerinin asık versiyonunu seviyorum ben.

    candır, kandır.

    turk erkegine sadece toplu haldeyken bulasmayacaksın. o zaman tamamen kisilik degistiriyorlar.

    bir de karı kız muhabbetleri esnasında..

    turk erkegini koruma/ kollama dernegi sundu.

     
    (Bkz: türk kızı)
  5. ne olacak şimdi

    'biz ayrı dünyaların insanlarıyız.' türk sinemasında klişe olduğu iddia edilen cümlelerden biridir. fakat izlediğimiz, daha doğrusu çoğunuzun izlememek için binbir türlü numaralar yapıp kanal değiştirdiği ve hikayesi bu bu cümle baz alınarak kurulan filmlerin çoğunda, bu cümlenin acıklı tarafı ele alınmıştır. fakat bu cümlenin daha bir eğlenceli olan öteki tarafını - eğlenceli olan olayın kendisi değil, bu olay duhul ettiğinde meydana gelebilecek komik olaylar olarak algılanmalıdır - irdeleyen mükemmel bir film 'ne olacak şimdi?'. birbirlerini tam tanımadan beraber olan ve beraber olamaya başladıkları andan itibaren birbirlerini ve dünyalarını inceleyen bir çiftin olağanüstü komik hikayesi. atıf yılmaz imzalı, başrollerde levent kırca, şener şen, nevra serezli ve perran kutman ın rol aldığı harika bir komedi filmi. ama kesinlikle türklere göre bir komedi, türk aile yapısını bilen, türk espri anlayışına sahip olanlara göre.

    filmimizin hikayesi kısaca şöyle: kocası şakir'in (şener şen) kendisini aldatmasına artık dayanamayan nuran (perran kutman) boşanmaya karar verir. nuran avukat olarak orhan'ı (levent kırca), karşısında da şakir de özden'i (nevra serezli) tutar. işte esas hikaye de bu boşanma davasının görüldüğü mahkemede başlar. birbirlerinin tavırlarından orhan ve özden arasında bir yakınlaşma olur ve bu evliliğe gider. bundan sonra da film kopar; özden'in sosyeteye yakın ve avrupai hayat tarzına alışamayan orhan, yeni hayatını kendi yetiştiği anadolu tarzı hayat tarzıyla karşılaştırmaya ve durumdan kıllanmaya başlar...

    filmin bize gösterdiği en güzel şeylerin başında türkiye'ye has aile yapısı geliyor. zaten filmde de esas olaylar hayat tarzları etrafında döndüğünden seyirciye iki tarz arasında karşılaştırma yapma imkanı veriliyor. özden'in etrafında sürekli dolaşan erkek arkadaşlarıyla olşturduğu samimi hava, gene özden'in nişanlanmaktan son anda vazgeçtiği rıfat'ın (bülent kayabaş) orhan'a karşı olan tavırları, orhan'ın annesinin (adile naşit) hep geyiği yapılan kaynana modeli... bunların hepsi aslında küçük ayrıntılar gibi görünüyor filmde ama kesinlikle aradaki farkın anlaşılması için filmde yeralan küçük bulmaca parçaları. orhan, özden ile çıktıkları balayında yalnız kalmaları gerektiğine inanırken özden'in daha ilk günlerinde 3 tane samimi erkek arkadaşıyla karşılaşıp geceyi hep beraber geçirmek istemesi eminim ben dahil birçok erkeği kıllandıracaktır (gecede yeni evli çiftlere getirilen düğün pastasındaki gelin-damat figürünü alıp çatır çatır yiyen orhan ve surat ifadesi).

    film kesinlikle yan karakterlerle süslenmiş: orhan'ın anne-babasını oynayan iki büyük üstad-kardeş adile naşit ve abisi selim naşit, özden'in onu hep orhan ile beraber olmaktan vazgeçirmeye çalışan annesi, sosyetik teyze neriman köksal. aslında nuran ve şakir de birer yan kahraman. ama şener şen ve perran kutman'ın oyunculuk güçleri bu iki karakteri filmin ikincil ana öğeleri haline getirmiş. şener şen'in mahkeme esnasında karısına öbür masadan yaptığı kaş-göz işaretleri, yatakta yakalandığında verdiği tepki, perran kutman'ın o harika ses tonuyla oğluna 'tükür ulan!' demesi. bunlar filmi gerçekten kalitesine kalite katan noktalar. daha çok mükemmel ayrıntı var ya, birkaçını saymadan edemeyeceğim: iki kaynananın birbirlerinin peşlerinden yeni evli çiftlerin mobilyalarının yerlerini kafalarına göre değiştirmeleri, orhan'ın ailesiyle yemek yerken orhan ve eniştesinin birbirlerine 'biraz daha cola versene enişte' demeleri ile gerçekleşen alkol operasyonu, şakir'in luanparkta çarğışan otolarda bir kadına yaptığı kur, nuran ve şakir'in adliye koridorlarında elele sahilde koşan aşıklar gibi elele sekmeleri, orhan'ın evlenme teklif etmek için kanyaktan cesaret aldığı sahneler... daha çok var bu sahnelerden ama şu anda aklıma gelenler bunlar...

    son sözler: filmi izlerken lütfen sadece gülmek için değil de biraz daha derine inerek izleyin. sadece aile yapısı ile ilgili değil ilişkilerle ilgili sorulması gereken soru kalıplarını da veriyor sizi film. ama her zaman bıkmadan güleceğim bir film..