Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

Yusufçuk Yusuf

paylaş araştır

 

  1. İsmi ile müsemma olan bir koca Çınar destanı...

    akçasazın ağaları serisinin ikinci ve son cildi. İnsanoğlu hafızası çok tuhaftır. Daha doğrusu mükemmel... birinci cildi olan demirciler çarşısı cinayeti'ni yıllar önce okumuştum. Yusufçuk Yusuf nedense elime geçmediği için aklıma mıh gibi Çakmayı kendime direttim ve kahramanları ve kurguyu unutmayarak beni bulacağı günü bekledim. Kürtçe çevirisi de çıkmıştı bu arada. 'Titirwask...' okudum kaç sayfa bir ara. Yalnız kaç sayfa dediğim ölçü küçük bir rakam değil üstadın eserlerine göre. 630 sayfadan aşağı olmadığını söylersek. Türkçesinin çok eski bir basımı elime geçince buradan devam edeyim dedim.

    Yaşar Kemal'in kaç yıl arayla yazdığına bakmadım açıkçası iki cildi. Değişim, değişmeyen tek şey gerçeğinden yola çıkarsak ya da ömürlük olmayan düşman, düşmanlık, kin, öfke, kın, örs, çekiç, iyilik, kötülük, zaman, dem, vakit, toprak, sıtma, ağalık, beylik, marabalık, ırgatlık, çağ, Tanrı, din, umut, insan, korku, cesaret, dost, ana, oğul, at, silah, zulüm ve yusufçuk Yusuf... ekimden sanayiye geçişin resmini de gizliyor içinde. Çağın gerekleri ve ülkenin sosyo-ekonomik değişimini muhteşem şekilde sunuyor. Demem o ki, ilk kitaplarında bir derebeylik vardı ve bu zamanla sanayiye atılan toprak ağalarının aracılığıyla cumhuriyet tarihine de bir anlamda halk ozanı olarak ışık tutuyor. Hukuğun yavaş yavaş oturuşu, ağaların kudretli yapılarının yine usul usul yok oluşu ki bunların farklı güç aracı olarak ikame edilmesi...

    gün geçtikçe bu adamın bu topraklarda yaşayan insan profilini ve öngörüsünü bir demirci ustası edasıyla çıkarıp gözümüze sokmuş olmasını da kendime ders sayarım. Tabi görmeyi bilene ki bu bahsettiğim tahlilin güncelliğini koruması sadece yaşadığımız an ile mukayeseden ziyade bir pazılın aynı parçalarının yer değiştirmesi misali...

    dönüp arkamıza baktığımızda ya da baktığımda; tarih karşısında hesap veren ve kısa çöpün uzun çöpten hakkını aldığı safsatası ile şişirilmiş olan ben'in ve bu nezdde bizim, haksız yere hiç açıklaması yokken sürülmüş, yok edilmiş, işkenceye uğramış, öldürülmüş, ölmüş, ölümlerden ölüm beğenmiş, bir avuç zorba karşısında direnmiş, gün gelmiş diz çökmek zorunda kalmışa haksızlık ettiğimi/zi düşünerek özür dilemeyi bir borç bilirim! O, yaşadığı hayatın aynasını eselerinde verdiği gerçeğini idrak edince doğrudan ve dolaylı olarak şahit olduğumuz birçok insanın ölümüne nasıl bir hak/hukuk terazisinden geçtiğini düşünerek yapılmış bir çıkarımdır.

    Gaflet ettiği şey para, güç ve hırsın önüne geçmemişlerin daim galip olduğu ve yeri gelmiş tarihin bu yönünü değiştirmişlerin de olduğu bir evren... üstadın birçok kitabını okudum. Yaşadığımız çağın günlerimi yoksa konjonktürel daha doğrusu psikolojik bir rahatsızlığın histerisi... yok cümleyi kuramadım da sona doğru toparlayacağımı düşünüyorum. Bu eserde bir tuhaf oldum diyebilirim. Onun hiçbir kahramanı siliktir diyemem lakin mestan'ın çaresizlikten bataklığa bıraktığı bedeni beni derinden etkiledi ki başka bir şey daha var sonlara doğru yazacağım...

    Betimlemelerdeki canlılık hayal gücümün doruğuna daha doğrusu kurgu içinde yer almama sebep olmuştur daim. Bunca kelimeyi bulup da ahenkle raks ettirmesini ve bir ayin bir Cem misali semaha döndürmeyi nasıl da ilmek ilmek işliyorsun be adam!

    Tek konu üzerinde durduğu söylenemez. Bana ağırlık olarak veya kitabın isminden de çağrışım yapacağı gibi 'korku' gibi geldi. Diğer eserlerinde insan öldürmek ya da birinci cildinde insan öldürmek o kadar ucuzken burada tam tersi. Bu da takdir edersiniz ki yukarıda saydığımız değişim faktörlerinin meyvesidir. Yusuf üzerinde duracak olursak, büyüdüğü yere olan geleneksel ve yıkılamayan tabular ile bağlığından ötürü kendisine yüklenen gerek cinsiyet, gerek Ferdi, gerek ailevi gerek ise Bey-köle ilişkisinin sağladığı o fedakar göreve rağmen yine bir çocuk misali kendini çoğu şeye karşı sorguluyor bulması, bir karıncayı incitmek istememesine rağmen bir adamı öldürecek olmanın ikircikli hali içinde bizzat kendisi tarafından yitirilişi bir manada insanı farklı dünyalara yol aldırıyor. Korku onu ondan alır. Bu korku bir insanı yok etmenin yazgısı ile boyundan, yaşından kat be kat yüklenişinin tabiri caizse tiksindirici hali. Aklın ötesinde bir empati duygusu var. Belki de TDK'nın yeni bulacağı kavram karşılığını bir kitapta ustaca veriyor bizim Homeros. Korku, Yaşar Kemal ile daha detaylı ve en isabetli bir duygu ile anlam buluyor hayatımızda. Korkmak eylemi hiç bu kadar insanüstü bir şekilde yazıya dökülmemişti. Gelgitler ile birleşince inanılmaz bir durum çıkmış ortaya.

    İntikam uğruna yok edilen hayatlar. İntikam uğruna üretilen anane ve sloganların bu günlere dahi etkisi ve gelişi. Ne ararsanız var bu destanda. Kendimi ve dünyayı buluyorum onda.

    Her bir karakterin ve yaşanmışlıkların istisnasız karşılığı vardır. O kendini toplumun gerçeklerinden sıyıran biri olmadı hiçbir zaman nitekim.

    İnsanlar, insanlık, memleket, hukuk ne kadar da Yaşar Kemal'in kitaplarına benziyor!

    Korkmak ayıp değil, insan olan bu duyguya sahiptir.

    O güzel atlar o iyi insanları alıp gittiler...

    Son eşkiyaya Saygıyla, özlemle, minnetle...

     
Entry yazmanız için üye olmanız gerekmektedir. Üye olmak için tıklayın, üye iseniz lütfen oturum açın.