Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
MEDENİ HUKUKUN ÜÇÜNCÜ KİTABI OLAN MİRAS HUKUKUNDA MEVCUT OLAN saklı payına tecavüz edilen mirasçılar tarafından, miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufu ile saklı payı aşacak kadar miras bıraktığı kişilere karşı açılan DAVANIN ADIDIR. KELİME ANLAMI İSE NOKSANLAŞTIRMA, KISMA, EKSİK ETME.
bir de kamulaştırma durumlarında idarenin açtığı bedel indirimi -tenkis-i bedel- davası bulunmaktadır, bunun zıddı yani taşınmazı kamulaştırılan şahsın bedelin arttırımı için açtığı davaya da tezyid-i bedel davası denmektedir
medeni kanunda 10 yıllık zamanaşımına tabi olan saklı payları koruyan kurum. ancak medeni kanundaki tenkis iptal davası şeklinde açılabilir ve defi olarak da karşımıza çıkabilir. hmk'da ise tenkisin zamanaşımına tabi olmadan her zaman defi olarak sürülebileceği söylenmektedir. bu iki kanun maddesi birbiriyle çelişmektedir. Yargıtay ise bu çelişkiye, hmk'ı esas alarak çözüm bulmuştur. ancak bu bir içtihat kararı değildir. zira ortada bir hakkaniyet vardır ve zamanaşımına tabi olmaması hakkaniyete aykırıdır. tenkisin defi olarak sürülebileceği 2 dava mevcuttur o da vasiyetnamenin tenfizi yada vasiyetnamenin iptali davalarıdır. tapu sicili tüzüğü 20.md gereği kesinleşen vasiyetnamenin tenfizi için bu dava şarttır. zira menkul kıymetler için tenfize ihtiyaç yoktur. musalehler için vasiyetname yeterlidir. bu saçma durumu şöyle özetleyelim;
kesinleşen vasiyetname sonrası 10 yıl geçmiş ve saklı paylı alacaklılar tenkis istememiştir. ancak aradan 20 yıl geçtikten sonra kiracılı olan ev satılmak istenmiş ancak tapuda hala muris adına kayıtlı olduğundan satışı gerçekleştirilememiştir. bu duruma tapu tescili için tenfiz kararı isteyen tapu idaresi karşısında tenfiz davası gerekli olmuştur. işte 20 yıl sonra tenkis istemeyen saklı paylı alacaklılar ortaya çıkarak bu tenkisi defi olarak ileri sürebilmektedirler. taa ki ikinci (asliye) esas karar verilene kadar. esas karar geçirilirse temyize sadece usule ilişkin hususlarda gidilebilmektedir. burda 20 yıl yahut 30 yıl evi elinde bulundurmuş vasiyet alacaklısının hakları hakkaniyete ve iktisap haklara aykırı şekilde çiğnenmiş olmaktadır. yargıtay hangi akla hizmetle hmk'ı esas alarak karar vermektedir gerçekten bilmiyorum. yargıtay'ın bu kararı özel kanun genel kanunu ilga eder ilkesini de ihlal etmektedir. o yüzden bu iki madde arasında kanun koyucunun bir güncellemeye gitmesi zaruridir. yahut tapu sicil tüzüğünün 20. maddesinin -b- bendi mülga edilerek de sorun giderilebilir. bu vasiyetnamenin tenfizi kadar gereksiz ve işe yaramayan başka bir dava daha hukuk sisteminde mevcut değildir. hepsi bir mantığa hizmet etmekteyken sulh hukukun verdiği kararı asliye hukuk tekrar "çekişmeli" olarak ele alıyor diğer kararı hiçe sayıyor olmaktadır. böylece noter kanalıyla düzenlenen hukuki güvenceye sahip olan vasiyetname de, mahkeme kararıyla verilen son hüküm de hiç bir işe yaramamış oluyor. yani 1 tüzükteki 1 bend tüm hukuk kavramlarını silip atıyor. tenkis, sadece iptal davası olarak değil şuanda da olduğu gibi defi olarak da ileri sürülebilmeli ancak son hüküm "kesinleşinceye" kadar kullanılabilen bir hak olmalıdır. her zaman değil.
bu entry de memurlar.net sözlüğe yazdığım kısa tezim olsun. bir vatan evladı okusun da mecliste komisyona bir dile getirsin.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |