Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
bir ihsan oktay anar eseridir.
ihsan oktay anarın farklı bir büyüsü vardır, okurları tarzını bilir... eserlerinde bu havayı yakalamak sadece anar'ın okurlarına hastır, dokur inceden inceden, işler ilmek ilmek eserini ve okurunu da dahil eder eserin o eşsiz ruhuna...
Anar'ın Puslu kıtalar atlası ve amat'tan sonraki üçüncü romanıdır.
Suskunlar bir çırpıda anlaşılabilen ve bitirilen bir yapıt değildir. Dinsel, tarihsel ve tasavvuf konularını derinine işleyen ve kişilere olan göndermeleri ile derinliği daha da artan, sıkı bir örgüye sahip ama kavranması kolay olmayan bir eserdir de aynı zamanda.
Yegah, Dügah ve Segah bölümleri ile ana öyküleri anlatan ama bu ana öyküler de küçük küçük araya serpiştirilen minik öykülerin beslediği müthiş bir sır örgüsünün kurulduğu romandır.
"Senin buraya gelmenin sebebi sadece bizim "gel" dememiz değil, ayrıca onların sana "git" demeleri. Hiç kimseye "kötüdür" deme. Aslında onlar, bilmeden iyilik eden insanlardır."
Derine daha derine dem vursun.
Musikiye duyulan aşkın, iyilikle kötülüğün arasındaki ayrıma varıldığı, sessizlikteki seslerin de var olduğunu güzel bir kurgu ile oluşturulmuş roman.
Bilmediğim bir çok kelime, elimden kalemimi düşürmediğim bir okuma süreci geçirdim. Musiki terimleri ile dopdolu bir roman. Musiki hakkında yeterli bir bilgiye sahip değilsek, sözlük bulundurmak faydalı diye düşünüyorum.
Karakter sayısı oldukça fazla. Karakterlerin bir şekilde kaderleri kesişecek bu romanda, iyilerle kötülerin savaşı da o anda başlayacaktır.
Keyifle okunan bir kitap. Müziğin romanı gibi. İstanbul'un tarihi arasında dolaşırken, ermişlerle kendilerini müziğe adamış, kabadayılarla sohbet içinde buluyor insan kendini.
Felsefi düşüncelerde insanı sorgulayan temaların işlenmesi ayrı bir renk. Anar'ın en beğendiğim kitapları arasında yerini koruyan bir eser.
"Belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu."
Takdir edilesi yazarın yani ihsan Oktay anar'ın güzel romanı. Neden mi? Sadece yazmak için yazmıyor/yazmamış. Ne yazacaksa; araştırmakla, gözlemle sınırlı kalmamış emeği. Bir sünger Avcı'sı gibi derine en derinine inmiş yazacağı şeyin. Bilhassa uzmanı olmuş o alanın. Bu kendine ve okuruna verdiği büyük değerin delilidir. İstisnasız tüm eserlerinde, ele aldığı konunun dahisi olmuş. İşin tuhafı, bilmediğiniz binlerce kelime çıkıyor karşınıza ve buna rağmen sıkılmıyorsunuz Hatta Anlamına bakma ihtiyacı duymuyorsunuz. sanki tahmin ediyorsunuz ve zihniniz tamamen algılıyor o sözcükleri.
Evet bu sefer musiki diyeceğiz. Sadece musiki değil, o dönemi çok iyi bilen bir sosyolog, tarihçi, doğa bilimcisi edası var anar'da. Popülirize olan Mevlana-Şems'in hayatındansa mütevazi bir Mevlevi şeyhini ve onun yerine geçen saflığın rengi olan eflatun'u görüyorsunuz ki bununla birlikte notaların, nağmelerin, makamların büyülü ipine tutunarak bir uçurtma gibi salınan aşıkları göreceksiniz. Ruhunu tatmin etmek ve Sanat değilde sanatta tek kalmak için cinayetten geri durmayan benlikler. Halbuki ses, biz olmanın davetidir. Ölümsüzlük nefesi için, maratona tutulan yürekler.
''Her musiki sesin değil de aslında sessizliğin taklididir.'' İnci gibi bir aforizma...
Enstrümanların cihanında buluyorsunuz kendinizi. Daha asil bir nedenden ötürü amansız bir kavgaya tutuşmuş müzisyenler. Kendini bedenlerde deneyen bir hekim, cinayet işlemeyi bir ritüel ve haz haline getiren insanlar. İçlerini kin doldurmak için, etmediği eziyeti/işkencesi kalmayanlara ancak iyilik ve af ile yapılacak/yola getirilecek büyüklükler. Habil ve Kabil'in her donemdeki reenkarnasyonu. Tüm satırlarında ders çıkarılacak bir yapıt. Müthiş metaforlar, imgeleme ve simgeleme teknikleri kullanılmış. İstediğiniz yere çekin, istediğiniz gibi hayal kurun. Yazar bu konuda çokça cömert davranmış. Sizi kitapla Baş başa bırakmış.
''Sessizlik de bir perdedir. Sessizliği işitebilirsiniz. 'Es' bile perdeye kıyasla, 'ses'tir.
Bu ne mükemmel bir tespittir. Hele bir de müzik konusunda biraz akademik/teknik bilginiz varsa bu kitap sizin olacaktır. Yalnızca size ait...
show tv de 2012 yılında yayınlanan başrollerini aslı enver, murat yıldırım gibi oyuncuların oynadığı kaliteli güzel bir dizidir.
dün akşam itibariyle bitirdiğim, puslu kıtalar atlası'nın ardından okuduğum ikinci ihsan oktay anar romanı. puslu kıtalar atlasından daha çok beğendiğimi söyleyeyim.
mevlevilik ve musiki üzerine yazılan bir destan adeta. eski istanbul, galata, mevleviler, çalgıcılar, gayrimüslümler, sofular, ayyaşlar, hocalar, hoca rolü yapanların bu denli güzel anlatılması. hayır dili de ağır gözükmesine rağmen, kesinlikle değil. tutup da her kelimenin anlamına bakayım diye zorlarsan ayrı tabi ama bütünüyle okuyunca anlaşılmayan tek husus yok. ve bu dil sayesinde de daha iyi giriyorsun o döneme.
kalın musa, cüce efendi, asım, eflatun, davut, neyzen ibrahim efendi, rafael ve şu anda aklıma gelmeyen daha bir çoğu. hepsi özenle yaratılmış, komedi unsurları gözümüze sokulmadan güzelce yansıtılan, sürprizlerle dolu karakterler.
kalın musa'ya ayrı bir parantez açılmalı zaten; adam tüm zamanların en yaratıcı cimri karakteri olabilir. dilenciye armut çekirdeği verip bonkör davrandığını düşünen, torunları helva isteyince az bekleyin, hasta olan komşunun ölümü yakın, güzelce yeriz o zaman diyen, az yemek masrafı çıksın diye sürekli oruç tutan ve tutturan, bulduğu civcivi iyice büyütüp öyle yerim derken bir türlü kıyamayan bir adem.
bazı kitapların bitmesi üzer, boşluk yaratır. işte bu eserde de var o. şiddetle hatta hiddetle öneririm.
ihsan oktay anar'ın son lezzetli romanı.
bundan sonra sanırım yedinci gün ve galiz kahraman'ı yazdı ama, onlar bunun kadar tat vermez.
suskunlar, yukarıdaki entrilerden de anlaşılacağı gibi okuru saran, anar'ın araştırmacı ve mizahi yönünü sonuna kadar hissettiren, kurguda ve karakter yaratmada aşmış bir romandır.
ben anar'ın hobi olarak merak saldığı konular hakkında derinlemesine araştırmalar yapan, bulduğu her orijinal kaynağı okuyup/çevirtip rafine bilgi edinmeden roman yazmadığını sanıyorum. aslında romanı sadece hobilerinin ona kattığı coşkuyu bir yere boşaltmak, o kaynama halinden sonra taşan köpükleri biriktirmek için kullandığı bir kap olarak gördüğünü düşünüyorum. temel motivasyonu hobilerini beslemek aslında. bu arada geldiği cezbe halinin onu kalem/klavye ile buluşturduğuna inanıyorum. ortaya çıkan eserler böyle düşündürüyor bana. işte suskunlar da onun musiki, musikinin insana verdiği huzurun kaynağına olan merak, enstrümanların gizemi ve elbette istanbul'un tarihine olan sevdası ile birleşince ortaya çıkmış bir eser. roman formuna girmesi için elbette atipik hatta karikatür denebilecek tipler ve felsefe tarihi bilgisi yetip artıyor. biz fakirlere de doyasıya okumak düşüyor.
keşke hep merak edip araştırsa, nörd kavramına takılmasının ürünü olan galiz kahraman ya da son dönem osmanlı tarihinden yola çıkıp bence havada bıraktığı yedinci gün'ün üzerine okkalı bir kitap daha yazsa.
doktor vardı burada, tüm teşhisleri yanlış olan ta ki birinin ölüm teşhisini doğru koyana kadar, o da yaklaşık yarım saat sonra oluyor anlaması yani.
tekrardan okumak istediğim, gerçekten de çok büyük keyif veren eser. bitmesine üzülmüştüm, vay anasını yahu demiştim.
evet, kusur benim imzamdır.
Kurgusu müthiş olan kitaptır. Dili biraz ağır kaçabilir. İhsan Oktay Anar okumak bir mutluluk kaynağı.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |