Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
şimdilerde bahçemizdeki semaveri yaktığımızda kendimizi avutarak yaşatmaya çalıştığımız nostalji.
şuan hatırladığım ise çocukluğumdan kalan ve unutamadığım anılarımdan bir kesit.
gece, biz çocuklar henüz uyumaya çalışıyorken, annem gelip bizleri tembihler; tek tek öper ve ışığı kapatırdı. o ayrıldıktan hemen sonra kardeşlerimle kıpır kıpır alçak sesle konuşup,gülüşürdük. yanan sobanın alevlerinin tavanda yansımalarından gözlerimizi alamaz,hayaller kurar, sobadan yükselen o muhteşem ışık dansını izlerken mışıl mışıl tatlı, huzurlu, sıcacık uykulara dalardık.
"Biraz kül, biraz duman o benim işte." şarkısını hatırlatır.
yaş ağaçların yanması insanı biraz huzursuz ediyor çünkü yanma sırasında ağaçtan bir özsu sızarken inlemeye, ağlamaya benzer sesler de çıkıyor.
kuru dalları ve çalıları yakmak ise törene benzer önemli işler.
önce orman altından kuru dallar toplanıp eve taşınır.
sonra aynı boyda ve budaklarına dikkat edilerek doğranır.
aynı büyüklükte olanlar düzgünce istiflenir.
bu doğrama işi için eskiden her evde özel kütükler vardı.
Her tarafı yara bere içinde olan geniş ve yüksek kütükler.
ayakla yuvarlana yuvarlana ortaya getirilir çocukların seyretmesine pek izin verilmezdi.
Niye ?
Çünkü sık sık çalılar ya da yongalar gözümüze doğru sıçrardı.
Bazı yerlerde mısırlar olgunlaşmış sanırım, bazı yörelerde henüz mısırlar olmadı.
ateş deyince çocukların aklına ilk olarak közde mısır gelir.
Tabi yanmayan çubuklara saplayıp pişirebilmek için ateşin közlenmesini beklemek ve büyüklerin kovalamasından kurtulmak için yemek pişirme, ekmek pişirme ve hayvanlara kazan hazırlama vakitlerini iyi takip etmek gerekir.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |