Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
Bunun haricinde dünyada da karbondioksiti oksijene çevirebilmenin en basit ve ucuz yolları araştırılıyor. dünyamızda da sera gazı etkisi yapan karbondioksit oranının çok yüksek olması, oksijene dönüştürme yeteneği çok yavaş ilerleyen bitkilerin mevcut duruma yetersiz kalması nedeniyle bilim insanları ilave çalışmalara yönelmiş.
bilim insanları porfirinler üzerinde çalışmaya başlamışlar.
porfirinler halka şeklinde olan ve merkezinde kobalt bulunan moleküllermiş.
kimyasal bir işlemle porfirinler kullanılarak karbondioksiti , oksijen ve karbonmonoksite ayrıştırmayı başarmışlar.
nasıl yapılmış ?
porfirinler, bir elektrolit ve çözünmüş karbondioksit içeren çözeltilere eklenmiş.
porfirin , negatif enerji yüklü elektrolit tarafından çekilerek karbondioksite elektron taşınmasını sağlıyor ve karbonmonoksit ve oksijene ayrışmasını sağlıyor.
çözeltinin zamanla kirlenmesi ve porfirinlerin etkisinin zamanla azalması nedeniyle yeni çözümler geliştirilmiş.
kovalent organik kafes.
bu kafes yoluyla porfirinler bir ağ yapısı oluşturacak şekilde birbirine tutunuyor ve elektriği iletiyor.
Karbondioksit bu yapının içinden geçerken, küçük bir akım sayesinde ayrışıyor.
geliştirilen kafes sadece porfirinden oluşturulduğu ve aralardaki boşluklar bakır ile zenginleştirildiği zaman %90 oranında çok daha verimli bir çalışma ve üretim elde edildiğini belirtmişler.
Almanya'da çalışan bilim insanları Mars'ta hayatta kalabilecek kadar dirençli iki tip bitkiden bahsediyorlar.
Birinci grup: yosun ya da kaya mantarları.
ikinci grup: fotosentez yapabilen siyanobakteriler.
Araştırmacılar İsviçre'den ve antarktika'dan bu iki bitkinin örneklerini almışlar ve mars koşullarına benzeyen koşullarda denemeler yapmışlar.
ne yapmışlar ?
kuraklık,
düşük hava basıncı,
güneş ışınları ( kozmik ışınlar )
sık değişen sıcaklık farklılıkları
gibi Mars koşullarına benzer bir ortama bu bitkileri yerleştirmişler.
bu bitkiler yaşama tutunmuşlar ve fotosentez yapmaya da devam etmişler.
kaya yosunlarını hastalık derecesinde seviyorum.
bıraksalar saatlerce seyredebilirim.
renk deseniz "kaya yosununun yeşili" derim.
bir sabah uyandığımızda kızıl gezegeni yosun renginde bulsak ismini de Savaş Tanrısı Mars yerine başka bir isimle değiştirsek hiç itirazım olmazdı.
siyanobakterilere gelirsek: enerjilerini fotosentez yoluyla sağlayan bakterilermiş.
karada ve denizde mevcutlarmış.
ismi yunanca mavi anlamına gelen kyanostan geliyormuş. ( koyu mavi )
denizdeki nitrojen çevriminin önemli bir bileşeni olarak kabul ediliyorlar.
siyanobakteriler oksijen üretiyorlar.
dünyadaki yaşam çeşitliliğinin artmasında anahtar rolü gören bir canlı türüymüş.
çünkü karbondioksit ile fotosentez yapma yeteneği sayesinde canlılık için gereken koşullara büyük katkı sağlamış.
karbondioksit dünya koşullarında havadan daha ağır bir gaz.
mars'ın yaşanabilir hale getirilmesi için ise atmosferinin bir şekilde kalınlaştırılması gerekiyor.
yani şimdilik en temel ihtiyaç olarak mars atmosferinin uygun bir karışımda olması öngörülüyor.
Mars'ın atmosferini son 4 milyar yılda kaybettiği hesaplanmış.
buna temel sebep olarak da güneş rüzgarları gösterilmiş.
Mars'ın atmosferi çok büyük ölçüde karbondioksitten oluşuyor.
serbest oksijen yere çökerek demiri oksitleyip gezegeni kızıla boyamış ve karbon atomlarıyla birleşerek karbondioksiti oluşturmuş.
yalnız bu gazın büyük bir kısmı basınç düşüklüğü nedeniyle çoktan uzaya kaçmış.
Mars'ın kutuplarında ve yer altı ceplerinde ise kuru buz olarak yine de karbondioksit bulunuyor.
Bilim insanı robert Zubrin 300 milibar mars atmosfer basıncının insan yaşamı için elverişli bir ortam olabileceğini ileri sürüyor.
dünya için geçerli olan atmosfer basıncı ise 1 bar olarak derecelendirilmiş.
300 milibar atmosfer basıncı dünya koşullarında everest'in zirvesindeki koşullara denk gelen bir değer.
günümüz koşulları ve teknolojisiyle mars kutuplarındaki karbondioksiti tamamen eritmek ve mars atmosferini kalınlaştırmak imkansız görünüyor. zaten halihazırdaki karbondioksit miktarı da atmosfer basıncını ayarlama konusunda yetersiz kalıyormuş.
Şimdilik Mars'ta bulunan metan gazının kaynağını araştırıyorlar.
acaba bu metan gazı mars'ta bulunan bir tür bakterinin eseri mi ?
mars meteoru da nedir acaba ?
2011 yılında bilim insanları sahra çölünde bir meteor bulmuşlar.
Meteora nwa 7034 ismini vermişler.
ağırlığı 320 gram.
diğer bir ismi de siyah güzellik. ( aklıma hacerül esved geldi doğrudan )
yaşını 2.1 milyar olarak hesaplamışlar.
meteorun içinde zirkon minerali parçacıkları bulunuyormuş.
bilim insanları bu parçacıklardan yola çıkarak meteorun büyük bir çarpışmaya işaret ettiğini belirtiyorlar.
aynı zamanda bu meteorun 4 milyar yıl önce mars yüzeyinde yaşanan olaylara bir kanıt olabileceğini de ileri sürmüşler.
ayrıca mars'ta yaşanabilir zaman aralığı da bu hesaplamalarla birlikte değişmiş oluyor.
yeni tahminlere göre mars'taki yaşanabilirlik zaman aralığı 3.9 milyar yıl ile 3.7 milyar yıl öncesine tarihlenmiş.
daha önceleri bu tarihler çok daha önceki bir dönem olarak tahmin ediliyormuş.
bir taşın meteor olduğu nasıl anlaşılır ?
göktaşının tanımlanabilecek belirgin bir şekli bulunmuyor.
yuvarlak olmayacağı belirtilmiş. ( Doğal kuvvetlerle yuvarlak şekil alma durumları yok yani deniz ya da rüzgar aşındırmasına uğramamışlar )
keskin köşeleri bulunmuyor. atmosfere girerken aşınırlar ve bu nedenle törpülenmiş gibi görünürler.
ağırlıklı olarak metal içerikli oluyorlar. bu nedenle metal dedektörleri tarafından algılanabiliyorlar. genel olarak demir-nikel alaşımından meydana geliyorlar.
Göktaşlarının mıknatıs kullanılarak ayırt edilebilme şansları da var. ( Bu yanıltıcı olabilir , bu bilgiye bel bağlamamak gerekir )
Sadece kayadan oluşan ve içinde metal barındırmayan göktaşları silikattan meydana geliyor.
Zaten kabaca göktaşları üçe ayrılmış.
demirli,
taşsı,
taşsı ve demirli
demirli göktaşları bir zamanlar bir gezegenin çekirdeğini ya da bir asteroidin çekirdeğini oluşturuyordu.
bunlar haricinde bir taşın meteor olup olmadığının kesin olarak belirlenebilmesi için numune alınıp incelenmesi gerekiyor.
bu arada göktaşlarına çıplak elle temas edilmemesi gerekiyor. göktaşının özelliğinin bozulmaması adına bu uyarıda bulunuyorlar.
göktaşlarının düştüğü bölgede parlama, patlama sesi hatta hafif yer sarsıntısı oluşması olasılığı var.
Göktaşlarının radyasyon yayma olasılığı yeryüzündeki herhangi bir taştan daha yüksek seviyede değilmiş.
konumuza gelirsek: bütün bunların Marsla ilgisi,
Mars ile Jüpiter arasında asteroid kuşağı bulunuyor. ingilizce adıyla asteroid belt adı verilen bu kuşakla ilgili düşünceye göre
dünyaya düşen demirli göktaşları bu kuşakta bulunan göktaşları ve bir zamanlar var olan bir gezegenin ya da asteroidin çekirdeği olan bu taşlar ara sıra dünyamıza düşüyorlar.
Martian meteorite
marsta gerçekleşen bir çarpışma nedeniyle gezegenden dünyamıza düştüğü belirtilen meteor.
eylül 2020 itibariyle 72.000 göktaşının yüzde ellisinden azı marslı olarak sınıflandırılmış.
neden bazı göktaşlarına marslı adı veriliyor ?
marstaki kayalar ve atmosferik gazlara benzer elemental ve izotopik bileşimlere sahip oldukları için marslı olarak adlandırılıyorlarmış.
SNC göktaşları grubu adı verilen göktaşı grubu: shergotties, nakhlites, chassignitler olarak adlandırılmışlar.
bu göktaşlarını diğer göktaşlarından ayıran özellikleri:
daha genç oluşum yaşında olmaları,
farklı oksijen izotopik bileşim oluşturmaları,
sulu ayrışma ürünlerinin varlığı,
mars yüzey kayalarının analiziyle birlikte onlarla benzerlikler göstermeleri.
yapılan başkaca detaylı analizler sonucunda bilim insanları şu sonucu elde etmişler:
SNC grubu göktaşlarının Mars'tan olmama olasılığı çok düşük görünüyor.
konunun en heyecan verici bölümü:
bazı marslı göktaşlarında fosilleşmiş marslı yaşam formlarının kanıtı olan şeyler bulunduğu ileri sürülmüş.
allan Hills-antarktika-alh84001
mikropaleontologlar taşı incelemiş ve bulunan yapıların dünyevi bakteri olamayacak kadar küçük olduğunu belirtmiş. ancak nanobakterilerin varlığının tartışmalı olduğunu da eklemiş.
bu nedenle fosillerin geçerliliği tartışılmaya başlanmış.
hatta çalışmalarda daha yüksek çözünürlüğü olan güçlü elektron mikroskopları kullanılmış.
nanobakteri fosilleri olarak değerlendirilebilecek küçük oval ve tübüler yapılar gözlemlenmiş.
alh 84001
Antarktika allan tepelerinde 27 aralık 1984 tarihinde bulunmuş.
bulunduğunda 1.93 kilogram ağırlığındaymış.
şu anda smithsonian doğa tarihi müzesinde sergileniyor. ( Washington ABD )
yaklaşık 4 milyar yıl önceki bir çarpma ile mars yüzeyinde kalan, yaklaşık 15 milyon yıl önceki başka bir çarpışma sonucu ise mars yüzeyinden fırlayarak dünyamıza düşen bir parça olduğu teorisi ortaya atılmış.
tabi ki bunu bazı temel analizlere ve verilere dayanarak ileri sürüyorlar.
( SM-nd ) samarium-neodymium
(rb-sr) rubitium-strontium
(k-ar ) potasyum-argon
carbon-14 radyometrik ölçüm teknikleri sonucunda bu kanıya varılmış.
bu arada AbD carnegie bilim enstitüsü sonradan göktaşı üzerinde yaptıkları araştırmayla bulguların, kaya üzerinde uzun süre akan tuzlu suyun sonucunda oluştuğu fikrine ulaşmışlar.
Mars'ın uyduları:
phobos ( fobıs ) ve deimos ( daymos ) adı verilen iki küçük doğal ve kaya parçasını andıran uydu.
her ikisi de isimlendirilirken nedense korku ile ilişkilendirilmiş. ( Yunan mitolojisi )
nasıl oluştukları ve mars yörüngesine nasıl yerleştikleri hakkında net bir bilgiye sahip olunmamasına rağmen Mars'ın kütle çekim alanına yakalanmış asteroitler oldukları tahmin ediliyor.
Dünya ay mesafesi ile kıyaslanacak olursa bu iki uydu Mars'a oldukça yakın.
Mars ekvatorundan gökyüzüne bakıldığında phobos ayın üçte biri kadar görünüyormuş.
diğer Mars bölgelerinden bakılınca çok daha küçük görünüyor hatta kutuplarından bakılınca hiç görünmüyormuş.
phobos batıdan doğup doğudan batıyormuş ( bize göre )
Mars da dünyamız gibi saat yönünün tersi istikametinde yani batıdan doğuya doğru dönüyorsa nasıl oluyor da Phobos batıdan doğabiliyor?
Deimos gibi doğudan doğup oldukça ağır hareket ederek batıdan batıyormuş. yalnız doğup batması 2.7 mars günü sürüyormuş.
Mars'a her zaman aynı yüzlerini gösteriyorlar.
Öncelikle bu uyduları SSCB uzay araçları incelemişler ve Phobos'un, Mars ve Jüpiter arasındaki asteroid kuşağının dış kısmında bulunan D-tipi asteroitlere çok benzediğini; aynı şekilde yine aynı yerde bulunan C-tipi asteroitlerle de bir akrabalığının olma ihtimali bulunduğunu tespit etmişler.
her iki asteroidin üzerindeki yoğun krater yapıları nedeniyle ciddi çarpışmalara maruz kaldıkları ve en az 3 milyar yaşında oldukları tahmin ediliyor. ayrıca deimos'un yüzeyi ince bir toz tabakası ile kaplıymış.
Phobos gel-git etkisiyle mars'a her geçen gün daha da yaklaşıyormuş.
parçalanıp toz halinde Satürn halkası gibi halka oluşturma olasılığı yanında Mars'a çarpma olasılığı da bulunuyormuş.
oluşumları ile ilgili iki güçlü teori var:
birincisi asteroit kuşağından gelen iki parçanın mars yörüngesine yerleşmiş olması ve orada atmosferin o dönemde daha kalın olması nedeniyle kalmaları. teorinin zayıf yönü uyduların mars etrafındaki çembersel yörüngeleri.
diğeri ise mars'a çarpan bir cismin mars'tan parçalar koparması ve bunların yörüngeye yerleşmesi.
phobos yüzeyinde bulunan silikat minerallerinin mars'ta da bulunması üzerine bu teoriyi geliştirmişler.
daha kesin bilgilere ulaşabilmek için bu oluşumların üzerine araçla inilerek daha detaylı çalışmaların yapılması gerektiği belirtiliyor.
Mars'ın çevresi ekvatorunu baz alırsak yaklaşık 21.286 kilometre.
yani çapını baz alıp çember olarak hesaplarsak, ya da çapını ya da yarıçapını dünya ile oranlarsak çevresi neredeyse dünyanın yarısı kadar.
bu arada mars'ta kaydedilen ilk sesler de filtrelenerek ve temiz haliyle nasanın sitesinde resmi olarak yayınlanmış.
sesin en net halini yayınlayanlardan biri de youtuber barış özcan.
güneş mars'ta beklentimizin ya da tahminlerimizin aksine mavi renkte daha doğrusu mavi ve tonlarıyla batıyor.
güneş batarken yeryüzüne daha eğik açıyla düşüyor dolayısıyla ışınlar daha fazla yol katetmek zorundalar. ışık daha fazla kırıldığı için hava kızıl bir renge bürünüyor.
mars'ta ise aynı durum mars semalarını mavi renge bürüyor.
perklorat: perklorik asit tuzları. tıpta tiroid bezi tedavisinde kullanılıyorlar.
silah sanayisinde,
havai fişek yapımında,
gübre yapımında,
kullanılıyor.
tarım uygulamaları sırasında yer altı sularıyla içme sularına karışması, endüstriyel atıklara maruz kalma gibi durumlarda insan sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve kalıcı sağlık sorunlarına yol açan bir kimyasal.
Mars yüzeyinde de yaşamı olumsuz etkileyecek düzeyde magnezyum perklorat olduğu tespit edilmiş.
mars'ın bizimki gibi bir ozon tabakası yok.
bu nedenle yüksek seviyede uv ışınlarına maruz kalıyor. bu nedenle de mars yüzeyinde yüksek uv ışınlarına maruz kalma sonucu çok etkili kimyasallar ortaya çıkıyor.
dünyada yapılan deneylerde mars yüzeyinde oluşan kimyasallar, bacillus subtilis isimli bakteriye uygulandı. bu organizmaların iki kat daha hızlı yok olduğu tespit edildi.
başka bir deneyde uv ışınları bu kez demir oksit, hidrojen peroksit ve perklorat karışımına uygulanarak bakterilerle bir araya getirildi. yok oluş 11 katına çıktı.
kısacası mars yüzeyinde bu etmenler nedeniyle oluşan zehirli bir kokteyle benzeyen ortamın canlılığın devamı için son derece elverişsiz olduğu sonucuna ulaşıldı.
belki de çalışmalar yüzey altı araştırmaları olarak devam eder ve mars yüzeyinin derinliklerinde canlılık belirtileri aranır.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |