Ağrılardan bir dağ geldi oturdu ömrümüze
Ama sen masal kuşlarını küstürme.
Onlar getirecek güneşi karanlık göğümüze,
Tükenme..
Su durur, ay unutur
Bakışsız kalır deniz.
Mavisi solar, mehtapsız kalır aşıklar tükenme.
Çarpa çarpa kırar boynunu serçeler, göğsümün kafesinde.
Ritmini yitirir solumdaki kan gülü
Kurur orada, öylece.
Kara çocuk, tükenme..
Kırılan kemik, atomlarına ayrılan biblo, tuz ve nar aşkına
Yani ki,
Kanayan kolumuz, kanadımız, adımlarımız,
Dağılan avuç içi haritamız aşkına bitme.
Ki olmaz, olmaz böyle dağılmak?
Sevgilinin saçları rüzgarda dağılır örneğin
Bir çocuk gülümser bulutlar dağılır örneğin
Yok değil bu benim bildiğim.
Dağılmak, kırılmak, ağrımak, başka..
Dünya adaletsiz çocuk, dünya zorba
Belki eşitleniriz bir gün aşkla.
Bu kekeme toz ve duman şarkıyı iyi belle
Öyle durdum ki sana, demirim pas içinde.
İçime susmaktan derinde besmele?m yosun içinde.
Besmele?m ki dağılan,kırılan, ağrıyan..
Kara çocuk; buna, Amin de
Kalk!
Al göğüme bıraktığın yağmurları, al bu satırları
Ah yetmiyor, yetmiyor hiç bir sözcük iyileştirmeye.
Bir hayali yeniden kurmak için söz sırası ellerimizde
Ama ellerim senin..
Yok, ellerin gibisi yok?
Değil bu, solmanın sırası hiç değil.
Düşüp de kalmanın, yıldız saymanın..
Durma!
Adı illaki Umut olan yarına tay gibi koşmak gerektir.
Un ufak olsada sol yanımız?
Kara çocuk,
Sevdayla..
bu var mıydı ? dediğim başlık.
ANADOLU
Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Anan dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun ?
Utanırım,
Utanırım fukaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak...
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun ?
Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun ?
Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlunu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri...
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun ?
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.
Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Her biri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?
Ahmet Arif
bu sefer gündüze bırakayım başlığı.
Türküler Dolusu
Şair: Bedri Rahmi Eyüboğlu
Kirazın derisinin altında kiraz
Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime
Sapına kadar.
Elma dalından uzağa düşmez
Ne yana gitsem nafile.
Memleketin hali gözümden gitmez
Binbir yerimden bağlanmışım
Bundan ötesine aklım ermez.
Yerliyim yerli olmasına
ilmik ilmik, damar damar
Yerliyim.
Bir dilim Trabzon peyniri
Bir avuç tiftik
Bir çimdik çavdar
Bir tutam şile bezi gibi
Dişimden tırnağıma kadar
Ressamım.
Yurdumun taşından toprağından şurup gelir nakışlarım
Taşıma toprağıma toz konduranın
Alnını karışlarım
Şairim şair olmasına
Canım kurban şiirin gerçeğine hasına
içerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgunum
Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter
Eğri büğrü , kör topal kabulüm
Şairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım
Şairim
Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum
Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim
Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm
Hey hey, yine de hey hey
Salınsın türküler bir uçtan bir uca
Evelallah hepsinde varım
Onlar kadar sahici
Onlar kadar gerçek
insancasına, erkekçesine
'Bana bir bardak su' dercesine
Bir türkü söylemeden gidersem yanarım.
Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana sütü gibi candan
Ana sütü gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla
Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.
Ah bu türküler,
Köy türküleri
Dilimizin tuzu biberi
Memleket ahvalini onlardan sor
Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen'i
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni...
Ben türkülerden aldım haberi.
Ah bu türküler, köy türküleri
Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak
Hilesiz hurdasız, çırılçıplak
Dişisi dişi, erkeği erkek
Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara
Bıçağı bıçak .
Ah bu türküler köy türküleri
Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi
Kiminin reyhasından geçilmez
Kimi zehir, kimi zemberek gibi.
Ah bu türküler, köy türküleri
Olgun bir karpuz gibi yarılır içim
Kan damlar ucundan, mürekkep değil
işte söz, işte ses, işte biçim:
'Uzun kavak gıcım gıcım gıcılar'
iliklerine kadar işlemiş sızı
Artık iflah olmaz kavak ağacı
Bu türkünün yüreğinde sancı var.
Ah bu türküler, köy türküleri
Ne düzeni belli, ne yazanı
Altlarında imza yok ama
içlerinde yürek var
Cennet misali sevişen
Cehennemler gibi dövüşen
Bir çocuk gibi gülüp
Mağaralar gibi inleyen
Nasıl unutur nasıl
Ömründe bir kez olsun
Halk türküsü dinleyen...
Her şey birdenbire oldu.
Birdenbire vurdu gün ışığı yere;
Gökyüzü birdenbire oldu;
Mavi birdenbire.
Her şey birdenbire oldu;
Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan;
Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire.
Yemiş birdenbire oldu.
Birdenbire,
Birdenbire;
Her şey birdenbire oldu.
Kız birdenbire, oğlan birdenbire;
Yollar, kırlar, kediler, insanlar...
Aşk birdenbire oldu,
Sevinç birdenbire.
Orhan Veli Kanık - Birdenbire
Ne iyi alışkanlıkları olan kötü biriyim,
Ne de kötü alışkanlıkları olan iyi biri.
Ben sınavlarda 44'ten alınmış kanâatsiz birim..
hiçbir şiire konu olmamıştır sol yanım,
Ben içimde ölenlerin yalnız sollamasıyım!
Sabah uyanır uyanmaz,
Karyolanın kenarındaki anlamsız oturuşlarım.
Sarı çiçeğe hiç sorulmamış sorularım ben.
Ben kısık ateşte yanan yemeğim.
güneşinin dahi üşüdüğü o kişiyim.
Bazen de gidenlerin düşürdüğü ayak iziyim.
ben ''Onun da sana selamı var '' yalanını özleyen günlerim!
Benim olduğum yerde her şeyin suçlusu benim,
Ben başkasını tamamlarken kendini eksiltenim..
Bu ben değilim, bu benim ta kendim değil.
Ben de herkes gibi aynı şeyler için vardım,
Fakat aynı şeyleri yaşamadım.
Bu ben değilim,
Bu bendeki kendim, benim hiç değil!
Tenha mabedimi beyana versem
Gövdem aklıselim yüreğim sersem
Bir kuşluk vaktinde rüyana girsem
Burnunun direği hiç sızlamaz mı
Ben içeri düştüğümden beri, güneşin etrafında on kere döndü dünya.
Ona sorarsanız: ?Lâfı bile edilmez, mikroskobik bir zaman.?
Bana sorarsanız: ?On senesi ömrümün.?
Bir kurşun kalemim vardı, ben içeri düştüğüm sene.
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi.
Ona sorarsanız: ?Bütün bir hayat.?
Bana sorarsanız: ?Adam sen de, bir iki hafta.?
Katillikten yatan Osman, ben içeri düştüğümden beri, yedi buçuğu doldurup çıktı.
Dolaştı dışarda bir vakit. Sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri, altı ayı doldurup çıktı tekrar.
Dün mektup geldi, evlenmiş, bir çocuğu doğacakmış baharda.
Şimdi on yaşına bastı, ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek, ince, uzun bacaklı tayları,
Rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldular çoktan.
Fakat zeytin fidanları hâlâ fidan, hâlâ çocuktur.
Yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde, ben içeri düştüğümden beri.
Ve bizim hane halkı bilmediğim bir sokakta, görmediğim bir evde oturuyor.
Pamuk gibiydi, bembeyazdı ekmek, ben içeri düştüğüm sene.
Sonra vesikaya bindi, bizim burada içeride, birbirini vurdu millet yumruk kadar, simsiyah bir tayın için.
Şimdi serbestledi yine, fakat esmer ve tatsız.
Ben içeri düştüğüm sene, ikincisi başlamamıştı henüz.
Dachau kampında fırınlar yakılmamış, atom bombası atılmamıştı Hiroşima?ya.
Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman.
Sonra kapandı resmen o fasıl, şimdi üçüncüden bahsediyor Amerikan doları.
Fakat gün ışıdı her şeye rağmen, ben içeri düştüğümden beri.
Ve ?Karanlığın kenarından onlar ağır ellerini toprağa basıp doğruldular? yarı yarıya.
Ben içeri düştüğümden beri, güneşin etrafında on kere döndü dünya.
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine, ben içeri düştüğüm sene onlar için yazdığımı: ?Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar, korkak, cesur, cahil, hakîm ve çocukturlar. Ve kahreden yaratan ki onlardır, şarkılarımda yalnız onların mâceraları vardır.?
Ve gayrısı, meselâ benim on sene yatmam, lâfü güzaf.
Nazım Hikmet
şiir gecenin hükmünde
bir kaç satır ayın güzelliğinde
yıldızlara selam durmalı
güzel günlerin eşliğinde
Sen bana ışık ver yeter
Bende Filiz çok
Köklerim içimde gizlidir
Gelen, giden, açan, solan bere budak yok
Bir şiir istersin
"İçinde benzetmeler olan"
Kusura bakma sevgilim
Heybemde sana benzeyecek kadar
Güzel bir şey yok
Ben bu gurbet ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece içinde mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.
/
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
/
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye;
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim.
Necip Fazıl - Anneme Mektup
İletişim | Künye | KVKK Aydınlatma Metni | KVKK Başvuru Formu | Çerez Kullanımı | Reklam | Sitene ekle © 2023 MN Yazılım |
![]() ![]() |