Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
iki tanesini anlatayım:
Birincisinde adam yerden göğe kadar haklı.
düğmeye bastım, yaya için yeşil yandı, araba durdu.
tam o anda başımı çevirdim, uzun süredir görmediğim bir tanıdığa rastladım ve selamlaştık.
sonra o lafı biraz uzattı ve cevap vermek zorunda kaldım.
ışığı ve bekleyen arabayı tamamen unutmuşum.
sonradan başımı çevirince;
camı kapalı olduğu için adamın sadece el kol hareketlerini görüyorum ama suratından yüksek volümlü methiyeler düzdüğünü anlayabiliyorum.
hatta ona dublaj bile yapabilirim.
Neyse bu da bana ders olsun.
ikincisinde kim haklı bilmiyorum, takdir sizin.
Bir grup kadınlı erkekli yaşlı Alman.
Uzunca bir masanın uç kısmında oturup yemek yiyorlar.
Sandalyelerinden birinde servis var ama sandalye boş.
Yemek yemem lazım, her yer dolu olduğundan, yer bulamadığım için ve masa oldukça uzun olduğu için diğer ucuna tabağımla birlikte iliştim.
İçlerinden biriyle de selamlaşıp başımla da onay almış oldum. Almancam yok, İngilizce de saçma geldi.
Kendi halimde yemeğimi yerken boş sandalyenin sahibi geldi.
Afacan Dennis'in dedesine benziyor.
durduk yerde bana bağırmaya başladı.
Aval aval suratına bakıyorum ama bir şey de anlamıyorum.
Adam nefes almadan Bay Meraklı gibi bağırıyor.
Bütün restoran sessizleşti, herkes bize bakıyor.
Dayı sen ne diyorsun ? diyemiyorum.
Yalan yok beni bir gülme aldı.
Gözlerimi açtım adamı inceliyorum.
Sonra garson geldi, çok telaşlandı, telaşı bana olan saygısından değil onu hissediyorum da, niye telaşlı onu anlamıyorum.
Herhalde bu amca gidecek, beni idareye şikayet edecek diye korkuyor.
Yahu ne korkuyorsun senlik bir durum zaten yok.
Lütfen, dedi sizi şöyle alabilir miyim, falan filan dedi.
aslında garsonların gıcık olduğu türden gidip kendi çatal kaşığını alan da bir tipim, hiç de sevmem öyle garip yapmacık nezaket cümlelerini.
geçtim gösterdiği yere oturdum.
ertesi gün asansörde karşılaştık.
bizimki rahat durmadı tabi:
adamı tanıdı hemen.
Bu muydu ?
diye yüksek sesle sordu.
Bir yandan da eliyle gösteriyor.
adam anladı bir şeyler, telaşlı telaşlı gözlerini kaçırıyor.
La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyül azim.
He dedim, he, ilişme yaşlı başlı amcaya rahat bırak, sonra gülmeye başladım.
Kavga etmekten nefret ederim.
Sanırım benimki yazılı şiddet kategorisinde değerlendirilebilir.
en azından gürültüsü yok.
çok fazla gerilim de yaratmıyor.
En azından beddua etmemişim.
Adam kayalara kazımış biz bile öğrenmişiz.
kim bu şehri yeniden kurar, abad ederse, Allah belasını versin gibi bir şeyler yazmış.
Murşili miydi neydi adı da.
psikolog rana şen diyor ki:
sözlü şiddet ya da dil yarası cam kesiği gibidir diye tanımlıyor danışanlarım.
derin yaralıyor, çok acıtıyor, izleri ömür boyu geçmiyor.
fiziksel şiddet bu nedenle daha çok tercih edilebilir gibi duruyormuş.
sözlü şiddet insanları intihara dahi sürükleyebilir.
böyle bir haber yayınlanmıştı.
detaya girmeyeyim ama " hiçbir işe yaramadığı" gerekçesi ile aşağılanan engelli genç ölümü tercih etmişti.
Bu arada bir kitabı da duymuş olduk Emel Özuğur'un programı sayesinde:
Bir sosyopatın itirafları.
bunu okumam lazım.
Bir sosyopat kolay yetişmiyor sonuçta.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |