Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
1943 yılında Yedigün dergisinde tefrika edilen ve ilk baskısı 1944 yılında yapılan Değirmen romanında, Osmanlı Devleti'nin hayat hikâyesinin sona ermek üzere olduğu devrede, Anadolu'da Sarıpınar adlı küçük bir kasabada hakikatte hiç yaşanmamış bir depremin, merkez-taşra arasındaki kopukluğu, aşağıdan yukarıya tüm devlet bürokrasisindeki çürümüşlüğü, çarpıklığı ve yozlaşmayı nasıl gün yüzüne çıkardığı, ironik bir üslupla anlatılmaktadır.
Kısaca, Reşat Nuri Güntekin'in "Değirmen" Romanında Bürokrasiyi anlatır.
Mısırların öğütüldüğü un haline geldiği yerin adı,çocukluğumdan bilirim her sene mısır hasadı sonunda kuruttuktan sonra değirmene götürürdük,mısır unu yapardık,hala köylerde tahılları öğütme için eski değirmenler çalışır vaziyette,bu kültürümüz umarım sonsuza dek sürer,çocuklugum geldi aklıma;((
eski usul değirmenleri gören olmuştur.
bizde değirmenler ağırlıklı olarak su değirmenleriydi.
Anadolu'da hiç yel değirmeni görmedim ya da bilmiyorum.
bizdeki değirmenler küçücüktü.
su kenarlarında kurulu olurdu.
değirmenci olmaz herkes kendi tahılını götürür kendi öğütürdü.
suyun şiddetli akması gerekiyor ve değirmenin altında bulunan ahşap çarkı döndürmesi gerekiyor.
genelde rutubet ve tahıl kokan değirmenlerle ilgili bizim oralarda korkutucu hikayeler anlatılırdı.
niyesini bilmiyorum.
cin, peri, görünmeyen varlıklarla ilgili hikayeler.
Yani oralar tekinsiz oralara gitmeyin uyarısı.
zaten oraların hep böyle bir karanlık kasvetli havası olurdu.
belki tenha olduğu için ya da kuytu akarsu kenarlarında olduğu için...
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |