Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
ara sıra aklımıza gelen ve bazıları hüzünlendiren anılardır.
hafta içi okul çıkışı bir iki saat, hafta sonu cumartesi çıraklıktan kaçarak bir iki saat, hafta sonu pazar sabahtan akşama kadar top oynardık. kuruşları biriktirip 8-10 kişi lastik top almaya giderdik. benim kramponum yoktu ama spor ayakkabım da yetiyordu. krampon görünümlü, topuk kısmı düşmüş çakma ayakkabılarla oynayan arkadaşlarımız vardı. çok iyi oynayanları vardı. ben severdim o ayakkabıyı hem de ucuzdu ama şut çektiğimde ayağımı acıttığı için pek giymedim. bazen 'renkli' takım formasıyla kramponu, tozluğu dört başı mamur bir zengin süt çocuğu da 'futbol topunu' alıp top oynamaya gelirdi. futbol topu lükstü vallahi. olum bu top aynı televizyondakilere benziyor derdik. onu da oynatırdık ama şartları olurdu. top hemde futbol topu onun olduğu için kaleye geçmez, ileride oynar ve penaltıları o kullanırdı. penaltıyı kaçırsa bir şey diyemezdik. dövebilirdik aslında ama her an babası gelebilirdi. babasından, abisinden korktuğumuz için değil futbol topu gitmesin diye kimse bir şey demezdi. herkes çoğunun son döneminde veya futbolu bırakmış olsa da metin-ali-feyyaz, aykut-oğuz-rıdvan, tanju olmak isterdi. daha sonralar şifo mehmet hakan şükür, sergen olmak da istedik. kimse bir takoz recep, atom karınca rıza olmak istemezdi. zaten kimse kaleci olmak istemezdi.
çok iyi oynayan arkadaşlarımız vardı. ben de hep iyi oynuyor diye kabul edilen 3-5 kişiden biriydim ama oldum olası fiziğe dayalı futbola alışkın değildim. çalımlar iyi ama ikili mücadelede zayıf şimdinin tabiriyle. her iki ayakla da oynamaya alıştırmıştım kendimi. sol sağ fark etmezdi benim için. hala da fark etmiyor anlayana. sol ayağını raket gibi kullanan halil diye bir arkadaşımız vardı. sergen'in yeni parlamaya başladığı dönemlerdi. stili benzediği için sergen derdik her topu ayağına aldığında. zaten topu ne zaman ayağına alsa bir daha alamazdık gerçi. ya gol olur ya kaleciden döner ya dışarı çıkardı top. çok iyiydi gerçekten. herkes 'fitbolcu' olmak istiyordu ama kimse ona olan inanç kadar kendisine inanmıyordu. aradan birkaç yıl sonra daha çocuktuk yine ama halil amatör bir kulüpte oynamaya başladı. bizimle oynamıyordu artık. lastik krampondan kurtulmuştu, amatör takım da olsa orijinal forması da vardı. kendisini yaşça ve fizikçe ikiye üçe katlayacak adamlarla top oynuyordu ama harbiden oynuyordu. Ama bizimle oynamıyordu artık. Biz betonda oynamaya devam ediyorduk, gerçi o da toprak sahada oynuyordu. Çim saha nedir? Gel zaman git zaman halil kardeşimi izlemeye gelen bir 3. Lig takımı transfer etmek istemişti. Okuturuz da diyorlardı, gerçi onun okuma hevesi yoktu zaten. Ailesini tanırdım halil'in. Anne-baba genelde topçu olmasını istemez oğullarının ama ailesi de potansiyeli fark etmişti ki annesinin biz onun topçu olmasını istiyoruz dediğini hatırlarım dün gibi. Yazları tarım işçiliği için batıya giden ailesi için kurtuluş kapısı olabilirdi. İyi arkadaştık halil ile, Aynı sırada uzun süre beraber oturduk ilkokulda. Evlerimiz de yakındı. Helalleştik yeni takımına giderken, bana senin kafan çalışıyor oku olum dedi.
Yıllar sonra liseden eve giderken halil'i gördüm yolda yine. Halil dedim döndü baktı tanıdı beni. Kaç yıl görüşmedik, öyle şansımız da yoktu hani cep telefonu falan. Bir şeyler yanlıştı gördüğüm halil'de, iki büklüm duruyordu nerdeyse. Hemen direkt futboldan sordum. Futbol mu dedi, hafif gülümsedi artık yok dedi, çekiyoruz dedi. Ne demek istediğini anlamama rağmen anlamak istemediğimden 'ne ne çekiyorsun dedim?'. Ota başlamış bizim halil. Takım fark edine kovmuşlar tabii. Kazandığı para da bitince bali çekmeye başlamış. Bitmişti yani futbol. Birinin aşkı olacak futbol birinin elinde ot yüzünden bitmişti. O taşa bile şut çeken arkadaş yoktu artık. Bir daha da görüşmedim.
Şimdi yine top oynuyoruz haftada bir iki halı sahada. Krampon da var, futbol topu da var, saha da halı saha ama keyif vermiyor o kadar. İçimde kalan bir takoz recep, bir atom karınca rıza, bir şifo Mehmet olma duygusuyla oynuyorum.
Babamın görevinden dolayı çeşmesinden su akmayan ücra bir köyde yaşıyorduk. Kitaplarımız yırtılırdı, rahmetli annemde muhallebi yapar kitaplarımızı muhallebiyle yapıştırırdı sonrasında yapıştırdığı kitapların üstüne bizi oturtur kalan muhallebiyi yedirtirdi. Tencereden yediğimiz bu muhallebide kaşıklarımız savaş ederdi, çok güzel bir tadı olurdu. Yokluk muydu güzel yapan yoksa çocukluk mu bilmiyorum bir çocukluk anısı olarak hafızamda hala yer alıyor.
genellikle alnımın ortasının davul gibi şiştiği anılar.
Hep de aynı yer.
ağaçtan düşülür, pencereden uçulur, bisiklet çarpar havada takla atılır, koşan biri çarpar...
ısrarla aynı yer şişip iner.
Sıcak bir Ağustos gunu.
Mahalleden ekiple cimenlerde guzel bir mac yapilmis olup karınlar acıkmıştır.Hemen evin ziline basilir.
-Anne ben aciktim?
Hemen ekmek arasi zeytin peynir,yaninda da salatalik sepetten iner,afiyetle yenilir.
Hadi biraz da bisiklet surelim (swh)
Ortaokuldaydım...Birisi hediye etmişti bahçesinden bildiğiniz kocaman kara kaplumbağam vardı ...Adı Tospa'ydı.Hep ben bakıp ilgilendiğim için bazen peşime takılırdı...Herkes şaşırırdı. Dometes ve marulla bakıyordum.Bir gün annemlerle köye gittik onu da yanımda götürmüştüm köyde kocaman bahçeye salmıştım biraz gezinsin diye dalgınlığıma gelmişti...Bir daha onu bulamadık,kayboldu ...Öyle çok üzülmüştüm ki...
bir çocukluk anısı daha bırakayım bugüne...
2 tane ağabeye sahip olan ben devamlı onlarla birlikte gezmek isterdim, beni yanlarına almak istemezlerdi biz erkeklerle oyun oynuyoruz diye. bir gün takıldım peşlerine bırakmıyorum evde dört dönüyoruz sonra tuvalete girdiler, sen bekle burada dediler. yarım saat oldu çıkmıyorlar. tuvaletin kapısını bir açtım kimse yok, 5-6 yaşlarındayım ölçüm yapmaya başladım zıplıyorum kendimce tuvalet camına doğru, buradan mı çıktılar diye diyorum yok boyları yetmez diyorum sanki boylarımız aynı :) sonrasında tuvalet deliği dikkatimi çekti, dedim buradan gittiler büyük ihtimal ayağımla ölçmeye başladım sonrasında ayağımı deliğe doğru uzattım ki dedim kendimce ayağım girse bedenim girmez, hem de çok pis burası, birde hayaller kuruyorum tabi delikten girsem kanalizasyona giderim ondan sonra nereye düşerim acaba diye :) hayalimin sonu karanlık olunca en iyisi vazgeçmek dedim ve vazgeçtim. çocukluk aklıyla tuvalette yolculuk yapacaktım nerdeyse. sonra bizimkiler itiraf ettiler camdan kaçmış hainler.
Bazılarını herhangi bir çağrışımla, bazıları hiç akıldan çıkmamacasına tesir ettiğinden daima aynı ezbere hisle hatırladığımız, iyi belki kötü ama bir daha tekrarı mümkün olmayan çocukluğun mirası, bizi biz yapan, bugün ne olduk ya da olamadıysak mutlaka etkisi olan geçmemiş izlerdir. Freud Bey de destekle der ki yaşamın ilk altı yılında kişi ne gördü ne yaşadıysa kişiliğini bu yaşantılar oluşturur. Yanisi her şey sadece bir anı değildir.
O kadar güzel bir çocukluğum oldu ki...Büyuk bir aileydik biz,kalabalıktı çogu zaman evimiz.Biz aslında cekirdek aile olsak da gelenimiz gidenimiz çoktu...Halalar,amcalar,babaanneler vs..
Güzeldi be 90'larda cocuk olmak.
Bir ara daha özele inip çocukluğumdan kalma guzel bir anımı da paylaşırım burada unutmazsam.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |