ailesine ve çocuklarına hayır getirmeyen,huzursuzluk,geçimsizlik ve şiddetin başlıca sebebi olan hayırsız babadır.
Çocuğun ; gerçek hayatta görüp yaşayabileceği cehennemin sebebi.
Üstüne sayfalarca yazi yazilabilir.ama tek kelimeyle ömür törpüsudür.
İlk başlarda nefret edersin kendisinden .sonra kin duymaya başlarsin .öldürmeyi planlarsın bir gece kimse duymadan.sonra sen büyudukce hayatın içine karışıp düsunmeye başladıkça "neden? "Diye sorarsın yardımci olmaya ,kurtarmaya çalışirsin.ama o ne kurtulmak ne yardim almak ister.uğraşir durursun .o döker tüm aile toplamaya çalışır.zaman geçer. o hala aynıdir. buyürsün. anne baba olursun
Onu düşünursün yine de .yeri gelir cebine harçlik koyarsın .yiyip bitirdıgi serveti düşunmeden.
Yüzlerce soru gelir aklina. yakasina yapışmak istersin ,hesap sormak.
Değer mi? Değer miydi? Bunca çektiğin çektirdiklerin ?
Sorsanda cevap alamazsin.sadece ağlarsin .aldığin yaralara ..
çoluğuna çocuğuna hayrı dokunmayan, kötü bir aile babası imajı sergileyerek, aileyi mutsuzluğa sürükleyen babadır.
yaklaşık altı yaşlarında bir kız çocuğu...
mevsimler kış, uğursuz bir rüzgar var havada keskin soğuğu iliklerle birleştiren.
çağırıyor küçük kızı babası, yüzü asık, hiç olmadığı kadar karanlık...
henüz rakamları tanımıyor kız, sayılar henüz dünyasında şekillerden ibaret anlamsız çizgiler. eline bir tomar para verilince ne kadar olduğunu algılayamıyor.
baba cebinden çıkardığı altı sıfırlı kağıt paraları uzatıyor kızına;
"Git diyor, bakkaldan bana bir yeni rakı, biraz da fıstık al"
(nasıl bir rakıysa artık bu, yıllardır eskimiyor adındaki yeni.. hem o yıllarda tekel bayiileri de yok, bakkallar görüyor insanları zehirleme işlerini.)
kız koşarak gidiyor gideceği her yere, bir kelebek gibi uçuyor yokuştan aşağı.
o bakkal senin bu benim derken üçüncü de denk geliyor istenen renksiz sıvıya. bakkal okulunun yanında, bir ironi daha!.. hem sormuyor küçüğe, senin içme ruhsatın var mı diye, paranın sıcaklığıyla savıyor kızı başından.
eve geldiğinde bir görevi yerine getirmenin sevinciyle, mutlu oluyor kız.
taa ki, ta ki şişeyi kafasına diken babasının hüznüne şahit oluncaya dek.
bardak almaya gerek görmüyor baba, sonradan öğrendiği şekliyle sulandırıp içmeye de...
avuç avuç aldığı fıstıklarla ilacını alan hastalar gibi alel acele dikiyor şişeyi kafasına.
bir iki dakika sonrasında insanın ruhundan kopup gelen böğürtü bağırış arası ağlama krizi...
babasını bu halde hiç görmemiştir küçük kız... güvendiği dağın yıkılışına şahitlik ediyordu sanki.
korkuyla izliyor babasını, biraz da pişmanlıkla... o saydam sıvıyı almasaydı ağlamayacaktı belki babası. üzülmeyecekti böylesine. o gün düşman oluyor tanımadığı sıvıya.
sonra... yıllar sonrası, arkadaşlarıyla bir kutlama gecesinde;
"hihihi dört bardak içtim, söylesene saroş değilim ben dime?" diye soruyor kahkalarıyla arkadaşı.
rakıyı abartan arkadaşının gülmesine şaşırıyor,
"bu meret babaları ağlatıyor, arkadaşları güldürüyor sanırım" diyor.
renksiz sıvı, insanların içindeki duyguları çözen bir iksir gibi görünüyor gözüne.
tekinsiz buluyor yine onu, hatıralarının da gücüyle...
İletişim | Künye | KVKK Aydınlatma Metni | KVKK Başvuru Formu | Çerez Kullanımı | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |
|