Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
hukuku ve idari örgütlenmeyi temsil eder.
kadılar, bağımsız olarak görev yaparlardı. Kadının hükmü olmadan kimse cezalandırılamadığı gibi, vergi toplanması, tahrir yapılması gibi idari tasarruflar da kadının bilgisi olmadan gerçekleştirilemezdi. Padişahlar bile mahkemelere ve kadılara karışamazlardı. Mahkemeler gerektiğinde padişah karşısında halkın haklarını korurdu. Kanunlar padişahın da üstündeydi. Nitekim Şeyhülislam Ebussuud Efendi, padişahın emirlerinin kanuna aykırı olması durumunda bunlara "Nâ-meşru nesneye emri sultanî olmaz" diyerek karşı çıkmıştı.
MAHKEMELERDE AYRIM YOK
Osmanlı mahkemeleri davalarda zengin fakir, güçlü-zayıf, Müslüman-Gayrimüslim ayrımı yapmazdı. Kişinin statüsüne ve itibarına bakılmazdı.
Yukarıdaki bütün girdileri toplayıp ayrı bir yere bıraktıktan sonra sil baştan yazılması gereken önemli bir adam.
Osmanlı'nın "kaza" adını verdiği mülkî bölgelere sistematik bir eğitim ve stajdan sonra atayarak gönderdiği 'hukuk ve idare' adamıdır.
Osmanlı hukukunun Temel kaynakları olan şer'î ve örfî hukuku uygulamakla adliye teşkilatını, belediye, kamu denetçiliği, orduya asker ve lojistik temin, vergi toplama organizasyonu vb. İşleri yerine getirmekle de mülkîyeyi temsil etmiştir. Tanzimat'a kadar taşranın en yetkili adamı olan kadılar, öyle padişahı karşılarında da el pençe divan bekletmezlerdi. Padişah "Örf" yetkisini kullanan birer kanun koyucuydu aynı zamanda.
Bununla birlikte; Şeyhülislam ya da müftülerin verdiği fetvalar ise kadılar hatta padişah için sadece bir tavsiye niteliğindeydi.
Hepsini birlikte düşündüğümüzde; islam devletinde sahip olduğu yetkilerle ne Herkesin üstündedir ne de süt gibi beyazdır. Verdiği kararlar, yaptığı idarî işler merkezdeki divan-ı hğnayuna açıktır ve sarı çizmeli memmet ağa atına binip ta İstanbul'a gidip kadıyı şikayet etme hakkına sahiptir.
Askerî personel ve eşraf denilen "a'yan" zümresi ile iş tutarak yaptığı usulsüzlükler yüzünden 1580-1840 arası sürekli şikâyet edilmiş ve iflah olmayarak yerlerine gelirlerinden bir miktar ücret ödemek koşuluyla "naip" denilen vekillerini göndererek İstanbul'da ya da memleketlerinde
Hayat sürmüşlerdir.
Eğriye eğri, doğruya doğru diyelim ki terazimiz şaşmasın.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |