Türkiye'nin memur portalı |
Oturum aç Üye ol Parolamı unuttum |
Elma ağacının altındaki sahneleri çok zorlanarak çekmişler gibi bir hisse kapıldım.
Sanki gülmemek hatta kahkaha atmamak için kendilerini zor tutmuşlar.
Ne bileyim öyle bir duygu yerleşti üzerime.
Final sahnesini bize mi bıraktılar ?
"Öyle mi bitsin böyle mi?" der gibi.
Kuyu metaforu ne için kullanılmış olabilir ki?
"Yılma devam et" mi diyor yoksa "kuyunu gittikçe derinleştiriyorsun" mu ?
Anadoluda da sıkça rastlanan, kuraklığa muazzam dayanıklı, şekilsiz, dikenli, sert gövdeli bir yabani armut türü.
Orman açıklarında, kayalıklarda, antropoz bozkırlarda yetişir.
Ahlat ağacı kuraklık gibi hava kirliliğine ve donmalara karşı da dayanıklıdır.kökleri kendi boyunun 4 katına kadar derinlere uzanarak ihtiyacı olan suyu karşılar.
Meyvesi sonbaharda olgunlaşır.
Ahlat ağacı anatomik olarak alışık olunan ağaçlara benzemediği gibi yaşam döngüsü olarak da meyve veren ağaçlara benzemez.meyve veren ağaçlar gibi baharı rengarank çiçekler, yemyeşil yapraklarla karşılamadığı gibi kışın gelişini de tüm yapraklarını dökmüş adeta ölmüşçesine karşılamaz, hatta kış gelirken onun meyvesi yeni olgunlaşmıştır.
Nuri Bilge Ceylan'ın filmindeki Ahlat ağacı da Sinan'ın babası idris'tir.hayatın anlamından ziyade anlamsızlığına odaklanmış olması idrisin saygınlığına gölge düşürmemeliyken, hayatın anlamına odaklanan hiçkimse tarafından saygı görmeyen bir İdris karşımızdadır.
Film baba çocuk ilişkisine dair hemen hepimizin yaşadığı sıkışmalar ve sorgulamalara dair beylik yargılarla karşımıza çıkmıyor.sadece baba çocuk ilişkisi olarak da değil aslında, filmde bütünüyle bir memleket sorgulaması mevcut.sorgulama var ama yargılama yok, yönetmen yargılama hakkını seyirciye bırakıyor.
Filmdeki karakterlerden hiçbirine iyi, kötü, mağdur, haklı, haksız gibi sıfatları yakıştıramıyoruz.belki ayrı ayrı her karakter sorgulanıyor ama hiçbirinin hakkında bir yargıya varamıyoruz.
Ahlat ağacı Türk sinema tarihinin en uzun senaryolu filmlerden biriyken, filmde uzun uzun diyalog sahneleri varken film konuşulanlar kadar konuşulamayan, susulan konuların filmi gibi.
idris Beyciğim:
Baban her ne kadar kurbağaları tekmeleyen sinirli bir adam da olsa sonuçta yaşlıdır.
Şekeri hızla inip çıkıyordur.
Sinirliliğini görmezden gelip onu biraz dinleseydin kuyuyu doğru yerde kazmayı akıl ederdin.
Ya da kuyu kazmaz suyu getirmenin başka bir yolunu bulurdun.
atlarla eşeklerle mesai yapıp sağa sola borçlanmak berbat bir durum.
Neresini onaylayalım ?
Hem köyde vakit geçirmeyi seviyorsun.
Mis gibi de köyün var.
Ortalığı biraz toparlar güzel işler çıkarırdın.
Oğlun da senin gibi (!) müslüman mahallesinde salyangoz satma derdinde, ham hayal peşinde.
ortam duman olmuş kim açıp da okuyacak Çanakkale'nin sosyokültürel altyapısını ?
Yazarın dediği gibi yazmak istiyorsan her yerde her koşulda yazarsın, çalakalem beklentisiz yazarsın.
Acı çektiğin için yazarsın, mutlu olduğun için yazarsın her neyse.
Evladım : İnsanları sevmiyorum ben, ne o öyle vıcık vıcık sevgiler ilişkiler diyorsun.
annen seni izliyor.
Anne baba ol da gör evlat için bir saniye düşünmeden can nasıl verilir.
Sen kitap yazmadan önce Dostoyevski gibi önce feleğin çemberinden bir geç bence.
acele etme sonra yazarsın, kovalayan yok.
İletişim | Künye | Reklam | Sitene ekle © 2024 MN Yazılım |