Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

tarihteki muazzam cevaplar vs tartışmalar

paylaş araştır

 

  1. fatih sultan mehmet'in babası ıı. murad'a henüz çocuk yaşta verdiği ayar takdire şayandır. yalnız burada ayar lafı biraz amiyane olabilir zira bu olay fatih'in ne denli zeki ve cesur olduğunu gösterir.

    olayı bilirsiniz, ıı. murad tahtı 12 yaşındaki oğluna bırakıp manisa'ya inzivaya çekilir. haçlı ordusu tuna'yı geçip ilerlemesi üzerine halkı bir korku alır. fatih durum üzerine babasına mektur yazar, ordunun ve devletin başına geçmesin ister. babası ise, '' padişah sensin '' diyerek kabul etmez.

    fatih tekrar mektup yollar ve o yaşta dahiyane bir cevap verir.

    "eğer padişah sizseniz törelerimiz gereği devletimizin bu zor gününde gelip ordunun başına geçiniz. yok eğer padişah bensem emrediyorum: gelin ve derhal ordularımın başına geçin!"

    akabinde babası ıı.murad tekrar ordunun ve devletin başına geçer.

     
  2. şair bâki, arkadaşları tarafından edirne'ye davet edilir, misafirliği boyunca gayet güzel ağırlanan baki'ye arkadaşları gideceği vakit sorar,

    -edirnemizi nasıl buldun?

    dilinin pek ayarı olmayan bâki; '' cennet gibi yer fakat içinde adem yok! '' der.

    bu cevaba haliyle içerlenen arkadaşları, intikam soğuk yenen bir yemektir deyüp, eyvallah etmişler.

    bâki, şiirlerinin aksine çok çirkin bir adammış. ve yine bâki'nin hanımı çok güzel ve alımlı bir kadın, (allah çirkin şansı versin dostlar ) adı da tuti imiş, anlamı papağan demek.

    bâki eşinden şikayet edip sızlandığı bi dönem vaktiyle laf soktuğu, intikam yemini ettiği arkadaşları kendisine şu mısraları yazıp yollamışlar.

    ne garip bir tesadüf; tuti ile kargayı arkadaş eylemişler de yine şikayeti karga ediyor!

     
  3. "ne garip bir tesadüf; tuti ile kargayı arkadaş eylemişler de yine şikayeti karga ediyor!"

    var böyle insanlar sayın editörüm. her türlü entrika, yalan dolan iftira vs. yok yok ama gel de kabul ettir:)

    eğer elinizde kazancak kağıtlar varsa oyunu düzgün oynarsınız der oscar wilde. yani işin özü siz kendinizden eminseniz karşınızdakinin acizliği ona yeter :)

    kıvransın dursun demek, hatta edebimden susuyorum diyerek kişinin edepsizliğine cevap vermemek gerek.

     
  4. evet bazen susmak en iyi cevaptır editörüm. ve bazı susmalar kulak çınlatır, duyabilene.

     
  5. duymayana da bir yerden sonra duyurmak gerek, sonra kendi rezilliğiyle onu başbaşa bırakmak da gerek sayın editörüm:)

    ama biz şimdilik kendimize yakışanı yapıp susuyoruz.. ama şimdilik.. sabrımız bittiğinde daha farklı şeyler mutlaka olacaktır :)

     
  6. yavuz sultan selim sinirlendiğinde vezirlerini dövermiş. çok sinirli bir padişah olduğu için de bu durum sık sık yaşanırmış.

    öyle ki, vezirlerinden piri paşa, dayak yemekten usandığı bir gün;

    padişahım önünde sonunda bir bahane ile beni öldüreceksin,

    hemen bir gün evvel halas etsen münasiptir, demiş.

    yavuz gülmüş ve iğneli bir iltifatta bulunmuş:

    benim dahi bu mana muradım;

    lakin yerini tutar bir adam bulunmaz; yoksa seni muradına eriştirmek kolaydır.

     
  7. Yavuz Sultan Selim han zamanında, İran şahı kıymetli mücevherlerle süslü bir sandık hediye gönderiyor. Sandık açılıyor. İçinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşlar çıkıyor.

    Fakat bir de pis bir koku yayılıyor, en alttaki bohçadan insan pisliği çıkıyor.

    Yavuz Sultan Selim buna ince bir şekilde cevap vermemiz gerekir diye düşünüyor ve aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatıyor.

    İçine o zamanın Osmanlı İstanbulunda imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu hazırlatıyor ve sandığa koyuyor en altına da küçük bir pusula ve bir satır yazı gönderiyor.

    Şah sandığı açıyor. Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum. Anlam veremiyorlar tabi padişahın elçisi yiyor önce, sonra oradakilere ikram ediyor.

    Kutunun içindeki pusulayı Şah İsmail okuyor ve cevaben Yavuz Sultan Selim: Bizde Adettir Herkes yediğinden ikram eder."

     
  8. rivayet o ki, napolyon ispanya'yı fethettiğinde mağlup ispanya kralı huzuruna getirilip kendisiyle görüştürülmüş. kral mağlup olmanın yaşattığı üzüntü ve çaresizlikle, biz onurumuz için savaşırız ama siz para için savaşırsınız demiş. napolyon da hiç istifini bozmadan, herkes kendinde eksik olan şey için savaşır ekselans demiş.

    napolyon bir savaş öncesinde kurmayları ve generallari ile haritanın başında strateji hazırlarken, generalin biri parmağıyla, şuraları şuraları ve şuraları almamız lazım deyince, napolyon yine usulca, öyle bir parmakla alınabiliyor olsaydı zaten alırdım demiş, general tabi birkaç saniyeliğine bitkisel hayata girmiştir :)

    napolyon, kendisi de bir topçu subay olduğu için topçu birliklerinin ne kadar önemli olduğunu iyi kavramış ve demiştir ki, tanrı, en iyi topçu birliklerine sahip olan tarafın yanındadır.

    napolyon, lojistiğin önemine binaen, ordular mideleri üzerinde yürür, demiştir.

    napolyon'a ara verip gerçek bir laf cambazı olan churchill'e geçeyim,

    parlamentoda churchill'e muhalif bir kadın kürsüden: eşinizin yerinde olsaydım kahvenize zehir koyardım.

    churchill: eğer eşim siz olsaydınız o kahveyi içerdim.

    bu cevaptan sonra kadının yüzünü görmeyi gerçekten çok isterdim :)

    bernard shaw, hiç sevmediği churchill'e yazdığı bir oyunun ilk temsili için, size iki kişilik bir davetiye gönderiyorum, bir dostunuzla birlikte gelebilirsiniz eğer bir dostunuz varsa, şeklinde alaycı bir mektup gönderir.

    churchill ise gelen ortayı her zamanki gibi gole çevirir, malesef o akşam meşgulum, ilk temsile gelemeyeceğim ama ikinci günü gelebilirim eğer ikinci kez oynanırsa :)

     
  9. 1943'te stalingrad'da tamamen kuşatılmış 6.ordu komutanı frederich von paulus'a adolf hitler'den bir mareşallik asası ve bir mektup gelir, tebrikler! feldmareşalliğe yükseltildiniz ve unutmayın ki tarihte hiçbir alman feldmareşal teslim olmamıştır. mesaj açıktır, hitler paulus'tan teslim olmak yerine son askere kadar savaşıp intihar etmesini ister. paulus ise, bavyeralı bir onbaşı için kendimi vuramam deyip bir gün sonra sovyetlere teslim omuştur, hitler'in geçirdiği sinir krizlerini hayal etmek zor değil.

    stalin'in oğlu Yakov Cugaşvili alman ordusuna esir düşmüştü ve naziler bu esirin stalin'in oğlu olduğunu anlayınca ellerinde büyük bir koz olduğunu zannettiler ve hemen sovyetlerle temasa geçip feldmareşal paulus ile teğmen Yakov Cugaşvili'yi takas etmek istediler. haber stalin'e ulaştırılınca stalin, bir mareşal ile bir teğmeni takas edemem diyerek kestirip atmıştır, almanlar da stalin'in oğlunu infaz etmiştir. burada bir ekleme yapmak lazım, stalin bu oğlunu hiç sevmezmiş, baba nasıl oğlunu sevmez derseniz, psikopat her yerde psikopattır deyip geçmek lazım derim.

    ikinci dünya savaşı sırasında ingilizler ismet paşa'yı savaşa sokmak için ikna etmeye çalışır, hatta bu sebeple birkaç kez churchill ismet paşa ile görüşür. bu görüşmelerin birinde ismet paşa, churchill ve roosevelt otururken churchill der ki, size 1,5 uçak filosu ve işte şu kadar asker yardımında bluunacağız, bununla istanbul'u rahatlıkla korursunuz. ismet paşa bunu duyunca hemen konuyu değiştirir, ya burası ne kadar boğuk bir yer her yer asker dolu. churchill hemen atlar, aa buna mecburuz, almanların ne yapacağı belli olmaz, biz hep 10 bin asker ve 10 uçak filosu ile birlikte gezeriz... ismet paşa da burada avına düşürdüğü churchill'e golü atar, yaa demek küçücük bir yeri bile 10 uçak filosu ile koruyorsunuz ama bize koca istanbul'u 1,5 uçak filosu ile koruyacağımızı söylüyorsunuz! roosevelt durumu çakınca, yakalandın winston der ve gülüşürler.

     
  10. prusya kralı frederik, bir gün gezinirken bir yeri çok beğenir, bir değirmenin bulunduğu çok güzel manzarası olan bir yerdir. orada bir saray yapılmasını ister, ilgili memurlarına emirlerini verir. birkaç gün sonra frederik'in yanına gelip, ekselans her şey hazır fakat istediğiniz yerin tam ortasında bir değirmen var ve adam değirmenini satmıyor, derler. kral değirmenciyi çağırtır.

    kral; arazin çok güzel ve orada bir saray yaptıracağım, değirmeninle birlikte araziyi satın almak istiyorum, fiyatı düşünme, fazlasıyla öderim.

    değirmenci; siz ödersiniz ama ben satmıyorum ki.

    kral bunu duyunca öfkelenir; ben bu ülkenin kralıyım, gerekirse zorla alırım!

    değirmenci; alamazsınız, berlin'de hakimler var!

    kral bu cümleyi duyunca birden aydınlanır, berlin'de hakimler var... bizzat kendi reform çalışmalarında ıslah ettiği yargı sisteminin ne denli güvenilir olduğunu ve halkın krala karşı bile yargıya ne kadar güvendiğini bizzat gözlemlemiş olur ve çok sevinir. değirmenciye yeni bir teklifte bulunur, sarayın yapılması ama değirmenine de dokunulmaması şartıyla değirmenci de ikna edilir ve bugün o saray ve o değirmen hala ayaktadır:

    https://hizliresim.com/oj64388

     
Entry yazmanız için üye olmanız gerekmektedir. Üye olmak için tıklayın, üye iseniz lütfen oturum açın.