Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

akinburak

Bu üye Yazar

Bu üyenin profil sayfasına git

11 entry 1 konu hiç puanı yok
08.04.2015 11:14 son işlem tarihi takip etme takip et

Kahvaltı

Günün en önemli öğünü olduğu kabul edilen öğün.

Bir Türk olarak Avrupa'da bu öğünü bir türlü hakkıyla yapamadım. Efendim, kahvaltıda domates yoksa, zeytin yoksa, efendim peynir çeşitli değilse, hele hele de hıyar bulunmazsa ben nasıl kahvaltı diyecem buna? Varsa yoksa çörekler, garip renkli marmelatlar * , kızarmış ekmek üzeri tereyağdan başka bişe yok efendim. Aç kaldık resmen. Öğle yemeğine kadar mide kazıntısı. Avrupa'da kahvaltı bizimkine göre zayıf bence. Haa, öğleden sonra bir nebze olaylar eşitleniyor; fakat o zamana kadar açlıktan ölmezseniz!

31.03.2015 12:16
  1. organize işler

    Yılmaz Erdoğan'ın yazıp yönettiği bir Türk filmi.

    Oyuncular, senaryo, ses, ışık, görüntü, çekim kalitesi neyse de ben müziklere takıldım. Müzikleri "Laço Tayfa featuring Brooklyn Funk Essentials" adlı albümden alınmış. Halbuki bu kadar başarılı * bir filmin müziklerinin de orijinal olması gerekirdi. Gerçi Nil Karaibrahimgil söylüyor bişeler; ama yine de sahnelerdeki müzikler bir an için beni alıp götürüyor. Önceden dinlemiş olmanın bir handikapı bu bence. Müzikler bana başka şeyler ifade edebiliyor. Bu da konsantrasyonumu kaybetmeme sebep oluyor doğal olarak. Kendine has bir müziği olmalıydı bence. Bu arada filmin web sitesi oldukça başarılı.

     
    (Bkz: yılmaz erdoğan)(Bkz: nil karaibrahimgil)
  2. odtu

    Ankara'daki güzide üniversitelerimizden bir tanesi. ODTÜlülerin yüzünde sürekli bir tebessüm vardır. Ben de burada okumadan önce bunun sebebini merak eder dururdum. Girdikten ve mezun olduktan sonra anladım ki; zorluklar ve engeller karşısında pozitif davranmak bir seçenektir. Bu sayede hem genç kalırsınız hem de problemleri çözmek için gerekli konsantrasyonu sağlarsınız. Haa, kayış sıyrılır o ayrı!

     
  3. masa tenisi

    Özellikle 10-12 gibi küçük yaşlarda başlanması tavsiye edilen ve bu yaşlarda başlansa bile vücut gelişimini bozmayan tertemiz bir spor dalı.

    Ülkemizde beklediğim ilgiyi göremeyen bu spor dalı Uzak Doğu'da el üstünde tutulur. Malzemelerin ve mekanın ucuza mal olabilmesi ile hemen hemen herkese hitap eden masa tenisinin pin pon'dan farkı vardır. Pin Pon, sadece raket vasıtasıyla topu karşı tarafa atmak için gösterilen çabanın adıdır. Halbuki masa tenisinde strateji, çeviklik, zeka gibi unsurlar vardır. Hatta daha da kasacak olursam kriz yönetimi, çatışma teknikleri gibi kişisel gelişim mataryellerini de masa tenisinin bünyesine katabilirim ve şaşırtıcı olmaz. Futbolun saltanatı altında pek şansı olmayan masa tenisi için Uzak Doğu'dan sporcu devşirilmesi ise bu spora yatkın milletimiz için biraz ayıp olmaktadır.

     
  4. olimpiyat

    Ülkemizde adı Cüneyt Koryürek ile özdeşleşmiş oyunlar bütünü. Cüneyt hoca olimpiyad(!)Ları önemserdi. Ona göre oyunlar, madalya kazanmak için boy gösterilen bir arena olmaktan öte ülkelerini temsil etmeye gelmiş sporcuların kaynaştığı, tanıştığı ve bir dostluk örneği sunduğu bir organizasyondu. Olimpiyatlarda kazanmak ya da kaybetmek yoktu. Olimpiyat, ilgili spor dalında o ülkenin yetiştirdiği yegane sporcuların boy göstereceği bir vitrindi. Kimi ülkeler kimi dallarda başarılı olamayabilirlerdi-afrikalıların su sporlarında ya da İskandinavların takım oyunlarında olabileceği gibi-fakat; önemli olan olimpiyat uğruna o dalda o ülkenin limitlerini görmekti. Birinci gelemeyecek bile olsa dallarda mümkün olduğunca çok sporcu ile katılmak önemli idi Cüneyt hoca'ya göre. Tüm kalbimle katılıyorum.

    Günümüzde olimpiyat oyunlarının ve ruhunun geldiği nokta çok üzüntü vericidir. Devşirme sporcularla madalya peşinde koşan ülkeler ve olimpiyat oyunlarındaki başarılarına göre sınıflandırılabilen sporcular. Sporcular da Avrupa ya da Dünya Şampiyonaları yanında "Golden League" gibi maddi kazançların yüksek olabileceği oyunlara-haklı olarak-daha fazla konsantre olmaktadırlar. Halbuki sporun ve sporcunun her ülke tarafından kayıtsız ve şartsız desteklenmesi gerekmektedir. Spor dallarının ülke genelinde yaygınlaştırılması ve sevdirilmesi ülke devletinin görevidir. Mutlaka her ülkenin başarılı olabileceği spor dalları vardır ve ülke bu dallara ağırlık vererek çalışacaktır; fakat, her ne kadar ilgi görmüyor olsa da her spor dalını temsilen çalışmalar yapılmalı ve insanlara sporun birleştirici tarafları iletilmelidir. Her dalın kendine has bir disiplini ve terbiyesi vardır. Bu spor dallarının en güzel örnekleri de olimpiyatlarda gözler önüne serilmektedir. Olimpiyatların değeri de burada ortaya çıkar.

    Olimpiyatlarda sporcular birbirleri ile değil, halihazırdaki rekorlarla yarışırlar. Sporcular insan sınırlarını zorlayarak limitlerini en had safhada kullanmaya çalışırlar. Bu sayede bir yüksek atlamacı rekor denerken rakipleri bile ayakta onu desteklemektedirler. Bu sadece olimpiyat ruhuna bir örnektir.

    Bugün tabii ki yukarıda sayılan haliyle bir olimpiyat yaşamıyoruz ve sanırım bundan sonra da olmayacak. Ülkemizin 2012 Londra oyunlarına katılımı tarihinin en yüksek seviyesinde olmuştur.

    --spoiler--

    Türkiye olimpiyat takımında 114 sporcunun yer aldığını, 67 paralimpik sporcunun da londra'ya daha sonra geleceklerini kaydeden suat kılıç, ''114 kişiden oluşan kafilemizde 66 bayan, 48 erkek sporcumuz yer almaktadır. Bu yönü ile bakıldığında türk sporuna kadın eli değmiştir diyebileceğimiz bir grafik önümüzde durmaktadır'' dedi.

    Kılıç, türkiye'nin olimpiyat tarihinde kadın sporcu sayısının erkek sporcu sayısını ilk kez aştığını da vurguladı.

    Kılıç, ''Londra'ya giden kafilelerimizde kadınlar voleybol ve basketbol takımlarımızın bulunuyor olması, yarım yüzyıllık hasretin ardından takım oyunlarında temsil edilme imkanını iki bayan takımımızla kazanmış olmamız türk toplumu açısından gurur vesilesi olan bir durumdur. 114 sporcumuza 62 antrenör, 18 federasyon yöneticisi, 13 spor genel müdürlüğü ve gençlik ve spor bakanlığı yöneticisi, 22 sağlık personeli ve teknik ekip refakat ediyor" dedi.

    ''Güle güle git, güle güle dön'' sloganıyla Londra'ya gelen Türkiye Olimpiyat takımında, açılış töreninde bayrağı voleybol kadın milli takımından Neslihan Darnel taşıyacak.

    --spoiler--

    Her ne kadar katılım sayısı yüksek gibi görünse de katıldığımız spor dallarının sayısı ancak 16'dır.

    --spoiler--

    Londra'da, 27 temmuz - 12 ağustos tarihlerinde düzenlenecek olan olimpiyatlara 16 branşta 114'ü olimpik, 87'si paralimpik olmak üzere 181 sporcuyla katılan türkiye, olimpiyat tarihinde ilk kez 16 spor dalında temsil edilecek.

    Bu yıl 30. Kez düzenlenecek olimpiyat oyunlarında türk olimpiyat takımı; atletizm, güreş, halter, tekvando, boks, voleybol, jimnastik, basketbol, badmington, yüzme, yelken, masa tenisi, okçuluk, atıcılık, judo ve bisiklette mücadele edecek.

    --spoiler--

    Bu dallarda katılımcı olan sporcularımızın bir çoğu devşirmedir ki; dünya medyası bu sporcuları tanıtırken ana vatanını lanse etmektedirler. Türkiye adına katıldığı belirtilse de herkes o sporcunun aslında nereli olduğunu bilmektedir. Madalyonun diğer tarafında ise yine bu sporcuların yetiştikleri ortam vardır. Afrikalı sporcular ülkelerinde çalışmalarını yaparlarken bir başka ülkeden bir teklif alırlar ve parada anlaşabilirlerse o ülke adına yarışacaklardır; fakat, çalışmalarına, bozmadan ülkelerinde devam ederler zaten. Ortadaki kandırmaca beni rahatsız etmektedir. Birisine para vererek bize madalya getirmesini beklemekten ziyade bizim ülkemizi evladı olan, ülkemizin tesislerinde çalışmış, ülkemizin okullarında okumuş, kazansa da kazanmasa da bayrağına sarılıp ağlayabilecek sporcuların bizi temsil etmesini yeğlerim. Hele ki konu olimpiyat olunca kesinlikle madalya beklentisi olmadan ülkemizin bayrağını taşıyacak kabiliyette, spor ahlakıyla donanmış, ülkemizi vitrinde yansıtabilecek insanların bu kafilede olmasını beklerdim.

    Sadece ülkemizde olmamakla birlikte tüm dünyada böyle bir furya vardır ki, bu da olimpiyat anlayışını zedelemektedir. Her halükarda ülkemiz sporcularını bu oyunlara katılımlarından dolayı kutlamak gerekir.

     
  5. lizbon

    Portekiz'in başkenti.

    O kadar yıllar Endülüs hakimiyetinde kalan şehirde sadece bir tane cami bulabilirsiniz. "Mesquita Central de Lisboa" adı verilen "Lizbon Merkez Cami" dışında Müslümanlar için bir ibadethane yoktur. Bu cami de 1988 yılında inşa edilmiştir, ki çok eski sayılmaz.