Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

paskalya adası

paylaş araştır

 

  1. Öncelikle yerini tarif etmek gerekirse Büyük okyanus'un güneydoğusunda bulunan bir adadır. Şili'ye bağlıdır. Şili sahillerinden 3700 kilometre uzaklıktadır. Tahiti'den ise 4000 kilometre uzaktır. Dünyanın en tenha adası olan Pitcairn Adasının bile 2000 kilometre doğusundadır. Şili'den ya da Tahiti'den adaya ancak 5 saatlik bir uçuşla varabiliyorsunuz.

    Bütün bunları dünyanın geri kalanından ne kadar uzakta olduğunu ifade etmek için wikipedi'ye bakarak yazdım. Google haritadan incelerseniz adanın dehşetli yalnızlığı daha net ortaya çıkar.

    Diğer adalardan farklı olarak geniş sahilleri yokmuş. Dik kıyıları denizin 3000 metre derinliğine kadar iniyor. Sanki binlerce yıl önce heybetli bir dağken adaya dönüşmüş gibi. Kuzeyinde kayda değer olmayacak miktarda bir kumsalı varmış.

    Adanın yüksekliği 13 kilometre. Üçgen şeklinde. Üç adet sönmüş volkandan oluşuyor.

    Yarı tropik sıcak bir iklimi var. Adada iklim olarak hakim Passat rüzgarları hüküm sürüyormuş.

    Adanın bitki örtüsünü insani müdahale ile yok etmişler. Botanikçi arkeologlar adanın eskiden jubaea cinsi palmiye ormanlarıyla kaplı olduğunu söylüyorlar. Görsellere baktım , geniş gövdeli, yüksek, en tepesinde yaprakları bulunan bir palmiye türü.

    9 ile 17. yüzyıl aralığında 10 milyondan fazla palmiyeyi insanlar yok etmişler. Kısacası adanın anasını ağlatmışlar. Erozyonu ve dolayısıyla tarımı koruyan bu bitki dokusu yok edildiğinden adada büyük bir nüfus azalması da olmuş. ( Okyanusun tam ortasında bindiği dalı kesmek diye buna denir )

    Bugün adada eski bitki örtüsünden sadece totora adlı bitki kalmış. bu da görsellere baktım bir tür sazlık.

    Adada hayvan olarak sadece evcil hayvanlar kalmış.

    Adayı eski dünya 17. yüzyılda tesadüfen keşfetmiş. Detaya girmiyorum bildiğiniz hikayeler.

    Ana konuya gelince: Adadaki Dünyaca ünlü moai adı verilen taş heykeller. 638 tanesi Pater Sebastian Englert tarafından tespit edilmiş numaralanmış ve kategorize edilmiş. Eskiden 1000 den fazla heykel bulunduğu söyleniyor. Heykeller Volkanik taş ve tüfler oyularak yapılmış.

    Heykellerin tarihlemesi yapılmış: 1000 ila 1600 yılları arasında yapılmış . Ama hepsi bu. Kim yapmış, niye yapmış, bu adamlar okyanusun ortasındaki bu adaya nereden gelmiş hiçbir bilgi yok. Önceleri sadece kafadan ibaret zannedilen heykeller kazıldıkça bütün gövdeler olduğu anlaşılmış. En büyük olanlarına Paro adı veriliyor.10 metre yüksekliğinde ve yaklaşık 82 ton ağırlığında. en ağırı ise 86 ton ve tamamlanamamış. tamamlansaymış 21 metre yüksekliğinde ve 270 ton olacakmış. Heykellerin yüzleri tek tip ve çok karakteristik. Hepsi bir elden çıkmış gibi. Sanki adamın biri üşenmemiş hayatı boyunca heykel yontmuş. Heykellerin uzun ve yüksek belirgin burunları var. Kafalarının iki yanında başlık uzantısını andıran yapılar var. Sanki değişik bir tür şapka takıyorlar. Pasifik halklarından herhangi birinin dış görünüşünü andırmıyorlar. Bazılarının baş kısmında farklı yapıda başlıklar da var. Heykellerin ölen ataları anmak için yapıldığı söyleniyor. Heykellerin yerleştirildiği kaidelere Ahu adı verilmiş. Rona Raraku adı verilen dağdaki taş ocağı heykellerin malzeme kaynağı olmuş. Heykellerin bir kısmı yüzü okyanusa dönük şekilde duruyor.

    Karbon ve azot analizleri yapılmış ve ada halkının ağırlıklı olarak deniz ürünleriyle beslendiği sonucuna ulaşılmış ki bundan doğal ne olabilir. kemiklerdeki yüksek nitrojen sayesinde tarıma da yöneldikleri ve çevreye nazaran tarımdan daha çok yararlandıkları anlaşılıyor.

    Bu medeniyetin nasıl yok olduğu konusunda çeşitli teoriler var demiştim. Ada halkına Rapa Nui adı verilmiş. Adada çeşitli yazıtlar da bulunmuş fakat rongorongo dili olarak adlandırılan bu yazıtlar henüz çözülememiş. Ada halkına uzun kulaklılar adı veriliyormuş ve heykellerin uzun kulaklı ada halkını kısa kulaklıların zulmünden koruyacağı düşünülüyormuş ( ben bir şey anlamadım hayal gücünüzü kullanın ) . Heykellerin yapımı için adayı yiyip bitirmişler, hatta bir kısmını yarım bırakmışlar, kendileri de adadan ayrılabilecek kadar dahi ağaç bırakmamışlar diyenler de var.

    wikipedi, ekşi sözlük, arkeofili , seturday, yolcu360 sitelerinden toparladım.

     
  2. bir ara gidip yerinde görmek gerek dediğim ada

     
  3. adayı kurcalamaya devam ediyorum.

    Başkenti Hanga Roa.

    kıyılarında geziniyorum, çoğunlukla yüksek ve uçurum şeklinde.

    adanın güneybatısında kocaman bir volkan krateri var.

    bu yanardağ ile küçük şehir arasında havaalanı bulunuyor.

    ismi Rano Kau.

    kuzeyinde ise küçücük bir kumsal var.

     
  4. Rapa Nui, dünyanın göbeği anlamına geliyor.

     
  5. adada iki tip insan daha doğrusu yerli halk varmış.

    bir grup kendine uzun kulaklı diyorken diğer grup ise kısa kulaklı olarak adlandırılıyormuş.

    artık kendi aralarında genetik mutasyon mu geçirmişler, kulakları uzun olanlar ya da kısa olanlar kendi tipinde olanları daha cazip bulup mu yakınlaşmış yoksa önce uzun kulaklılar keşfedip sonra kısa kulaklı gemiciler mi adaya gelmiş bilmiyorum ama,

    afedersiniz höt kadar adada ikiye bölünmeyi başarmışlar.

    sosyologlar bunu açıklayabilir belki.

    insanın tabiatı böyledir, düşman yaratır, yok eder, öldürür, kaynakları bölüşmek istemez falan filan.

    mutlaka bir çıkarsal dayanağı vardır bu işlerin.

    zaten aşağı yukarı tüm ideolojiler böyledir.

    altında hep türlü türlü başka çıkarlar, amaçlar yatar.

    neyse,

    adayı kuruttukları bariz bir şekilde görünüyor.

    diğer adalar yemyeşil.

    bu ada kupkuru.

    diğer adaların dilleri bir şekilde yürüyor,

    bu adanın rongorongo dilini çözebilen yok.

    kardeşş

    galapagos kaplumbağaları kadar başarılı olamamışsınız.

    heykeller de pek bir işe yaramamış.

     
  6. dönüp dolaşıp yine bu adaya geliyoruz.

    Bulunan devasa heykellerin sadece kafadan ibaret olmadığı kocaman bedenleri de olduğu ve zamanla heyelan ya da balçıkla kaplanarak toprağın altında kaldıkları keşfedilip bütün olarak kaideleriyle birlikte gün yüzüne çıkarılmışlar.

    Bu adaya böyle büyük bir medeniyetin nereden gelinip kurulduğu hakkında saçma sapan bir iki iddia dışında bir teori yakın zamana kadar yokmuş.

    diyorlar ki: Belki büyük bir medeniyet zaten vardı da o bölge büyük bir felaket sonucu adaya dönüştü. ( Pasifik ateş çemberi )

    kısacası bir şeyler oldu ve kara, sular altında kaldı, en yüksek noktası olan ve anıt heykellerin dikildiği bölge ( genelde öyledir ya anıtlar en yüksek yere yapılır ) ada olarak hayatta kalmayı başardı.

    artık üzerinde insan var mıydı ? herkes boğuldu mu yoksa bir kısım insan oraya sığınıp kurtuldu mu ?

    Bunu mutlaka araştırmıştırlar. adanın sözlü tarihinde böyle bir mit oluşmuştur herhalde.

    hatta yakın ana karalarda bile böyle mitler vardır mutlaka.

     
  7. bu heykellerin üzerindeki simgeleri tıpkı diğer heykel ve stellerde olduğu gibi didik didik inceliyorlar.

    bu adada da rastlandı mı bilmiyorum ama şu meşhur

    sepet ya da kova ya da elde taşınabilen sapları olan her ne ise ve neyi simgeliyorsa dünyanın dört bucağına simgesel olarak yayılmış durumdaymış.

     
  8. evet devam edelim.

    Bu ahu adı verilen ( a harfi kısa olacak ) kaideler kıyılara yapılmış.

    Heykellerin ( çok çok fazla heykel var ve her bir klanın heykelleri kendilerine ait. ) neredeyse tamamı okyanusa arkalarını dönmüşler ve topluluğa bakar vaziyetteler. gözleri oyuk şekilde ve göz yuvaları sonradan keşfedilen mercandan beyaz olarak üretilen parçalardan oluşuyor. hatta göz akı ayrı göz yuvarlağı ayrı şekilde yapılmış.

    iddia odur ki bu heykeller ada halkının atalarının ruhlarını temsil ediyor.

    Bu atalar sanırım denizden gelmişler ve denizin tehlikelerine karşı inanca göre ada halkını koruyucu bir işlev üstlenmişler.

    çünkü bu ahuların altında mezarlar keşfedilmiş yani oluşturulan boşluklardan insan kemikleri çıkarılmış.

    Yani demek istemişler ki: atalarımız çoktan ölmüş olabilirler ama ruhları buralarda bir yerlerde bizi tehlikelere karşı koruyorlar.

    rongorongo dili ile ilgili olarak da pasifik dilleri uzmanı olan bir profesör demiş ki: Pasifik dilleri yazılı değildir. Buralarda yazı kullanılmaz. Sözlü gelenek hakimdir. Yazıyı muhtemelen sonradan gelen kolonicilerden keşfetmişler ve hızlıca dillerini yazıya dökmeye çalışmışlardı.

    Ünlü rongorongo yazılı asanın üzerinde ise üreme ve çoğalma ile ilgili bir duanın sözlerinin yazılı olduğunu keşfetmeleri uzun sürmemiş.

    çünkü yazı dilini çevredeki hayvan ya da başka figürlerden esinlenerek geliştirmişlermiş.

     
  9. uzun kulak - kısa kulak meselesi kültürel bir davranış biçiminden doğmuş da olabilir gibi.

    kulakları yarıp çeşitli aksesuarlar takarak uzatma geleneği belki bu bölgede de yaygın bir uygulamadır.

    yalnız şöyle bir acayip durum var :

    diyelim ki bu heykeller bu ada halkınını atalarının temsili.

    pasifik yerlilerine bakıyorsun dış görünüş olarak bu heykellerle uzaktan yakından alakaları yok.

    sağ kalıp zamanla çoğalan halklara bakıyorsun, civardaki halklara bakıyorsun, her tarafa bakıyorsun bu heykellere benzemiyorlar.

    bu heykelleri yapan vatandaş bir nevi çevresini, tabiatı ya da gördüklerini taklit etmiş olduğuna göre;

    hem bu kadar düzgün hem de bu kadar benzemeyen eserler çıkarmayı nasıl başarmış acaba ?

    sanırsın mimar sinan ya da marmara üniversitesi güzel sanatlar fakültesi resim heykel bölümü mezunu.

    " Efendim ben burada simgesel olarak böyle bir betimlemeyi tercih ettim. "

    Niye ki ? Rüyanda mı gördün ?

    mesela değişik bir bitkiyi çay yapıp içtin de ilham mı geldi ?

    valla olur mu olur. O da mümkün.

    heykeller urfa adamını andırıyor.

    sakal yok, bıyık yok, kıl tüy yok.

    nefilim betimlemeleri gibi bir şeyler.

    yani kayadan devler gibi.

    heykellerin hepsi erkek.

    hepsi asker duruşlu yani savaşçı gibi.

    hepsi meydan okur gibi bir yüze sahip.

    hani en çok neye benziyor deseniz nazi askeri ya da rus askeri diyesim var.

    duruşları da çok acayip; göbeklitepe'den çıksalar yadırgamayız.

    Yani belki bir şeyler buluyorlar sonra da " Niye paylaşalım ki bulana kadar canımız çıktı, siz de uğraşın siz de öğrenin. " demek istiyordurlar. bilim insanı intikamı gibi bir şey sanırım. " Zaten sizi ilgilendirmez. Gidin kendi popüler kültür çöplüğünüzde eğlenin. " demeye getiriyordurlar.

     
Entry yazmanız için üye olmanız gerekmektedir. Üye olmak için tıklayın, üye iseniz lütfen oturum açın.