Türkiye'nin memur portalı

Oturum aç Oturum aç Üye ol Üye ol Parolamı unuttum Parolamı unuttum

Bir kedi,bir adam,bir ölüm

paylaş araştır

 

  1. Özgün ve sürükleyici bir kurgu ile yazılmış Livaneli eseri.

    Kitap iki anlatıcının yazıları ile devam ediyor. Kahramanın kendisine ait notlar "El Yazıları" başlığını taşımakta. Ki bu iki anlatıcı zaman zaman birbirlerini eleştiriyor... yazar ve romanın baş karakteri arasındaki tatlı çekişmeye ortak olabiliyorsunuz.

    Bu yönüyle çok farklı bir anlatım.

    Evet, siyaset var.

    İnsanın hiçbir zaman vazgeçemediği, rutinleşmiş davranışları var.

    Politik tavırlar, acılar, zorunlu göç, sistem çatışmaları.

    Var da var yani.

    İlk bu kitabı ile başlamıştım devamı da geldi. Livaneli okunur, okutturur ve keyifle romanlarına dahil olmak istersiniz. Bu tadı kaçırmak istemedim ben açıkcası.

    "(...)Çünkü insanları konuşarak tanıyamazsınız. Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı. Dil, yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden insanları dinlemek, onları anlamak için yeterli değil."

    "İnsan küçük düştüğünü hissedip kendini korumaya girişince, karşısındaki hiç aklına gelmiyor ve dünyanın en zalim yaratığı kesilebiliyor."

    En çok da bu anlarda kırıcı olmuyor muyuz ki? Sözün tadı acımsı bir hal aldıkça, daha da çirkinleşmiyor mu insan?

     
    (Bkz: zülfü livaneli)
  2. Neredeyse yarım yüzyıl geçecek bu kitabın üzerinden ve daha uzun yüzyıllar üzerinden geçmiş kitapların tutkunu olmamın sebebi kendimi o mekanlarda o kahramanların yerinde bulmam. Belki de devam eden hayatın ve evrenin sadece şekil değiştirmesi de olabilir o kitaplarda yazılanlar. Daim güncelliğini koruyan saptamalar, öngörü içinde zamana yenik düşmeyen durumlar, insanlar, inançlar, ideolojiler, ölümler, zulmler, hukuk ve adalet sistemi...

    Zülfü Livaneli'nin müthiş ve çok farklı bir teknik ile yazdığı muntazam eseri. Sadece şahit olduğu an ve anılar yetmemiş bir de kendini aşan bir edebiyat, üslup, kurgu özgünlüğü yaratmış. Kitabı hem yazar hem de kahraman dönüşümlü anlatıyor. Dolayısıyla kahramanı üryan görebiliyorsunuz. Çünkü Kitapta da geçtiği gibi "insanları konuşarak tanıyamazsınız. konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı. dil, yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. bu yüzden insanları dinlemek, onları anlamak için yeterli değil." Gayet iyi özetliyor. İnsan kendini tam manası ile karşısındakine gösteremiyor. Kontrol sende, ne vermek ne kadar vermek istiyorsan o ölçü ile anlaşılırsın. Maalesef bunun ise bir sınırı olduğu için çok az kişi belki de hiçbir kişi bir insanları tanıyamıyor.

    Açıkçası beni çok etkileyen bir Livaneli romanıdır. Çok şey barındırıyor içinde. Döneme ve sonraki dönemlere ışık tutmuş...

    Saf, sıradan bir aşk var. Hiç politik olmayan hatta ideolojisi olmayan kahramanın kendisini talihsiz, korkunç bir olay ile içinde bulduğu psikolojik, sürgün ve nasıl desem berbat halini görüyorsunuz. Sürgünde olan birçok ülke ve kültürden insanın hayatını da hüzünlü, mutlu, umutlu bir şekilde serpiştirmiş araya. "yanlışa karşı çıkıyorum ama doğruyu gereken güçte savunamıyorum. ben biraz korkağım galiba." Ne kadar da insani, ne kadar da ben, ne kadar da sen, ne kadar da biz...

    Sevdiği küçük bir kız çocuğu gerçi öldürüldüğünde on dokuz ama sevdiğinin, ailesinin gözünde çocuk olan Filiz ile bu ülkeyi, başka ülkeyi, hayatı olduğu gibi veriyor. Sadece seviyor...

    "bölünmüş bir dünyada, sağduyulu kalmaya çalışan ve herhangi bir takıma girmeyen adama duyulan kuşku, sonunda o insanın çarmıha gerilmesiyle sonuçlanıyordu..." evet, sevginin sonu soyut ve somut bir çarmıh ile sonuçlanıyor. Siz taraf olmasanız, içinde olmasanız, öylesine olsanız bile mutlaka bir yerden bir şeyler size dokunuyor. Kimi zaman hayatınıza mal oluyor, kimi zaman sonsuz ve amansız bir sancıya neden oluyor ki bu sancı sizi insanlığa dair olan her şeyden alıkoyuyor. Ağlayamıyorsunuz, gülemiyorsunuz, seçemiyorsunuz, sevemiyorsunuz, sanrılar dolu bir kabusa dönüşüyor yaşam. Hatta soluksuz kalıyorsunuz...

    Kitabın isminde geçen kedi de beni etkiledi. O da bir sanrı. Şu bilincin bize ettiği kötülük kadar büyük bir kötülük var mıdır ki. "ben ömrüm boyunca bir köpek olarak yaşamıştım ama artık kesin kararım kediye dönüşmekti. artık hayatımda bağlanmalara, başkalarını kendime bağlama çabalarına yer yoktu. köpek olduğum yıllarda hepsini yapmıştım ama bu beni felakete götürmüştü. ölümün kıyısına gelmiştim. ölümün kıyısı ölümün kendisinden daha feci birşeydir, bunu yaşayarak öğrendim. bağlanmalar yüzünden aklımı kaçırmanın kıyısında dolaşmıştım uzun süre. içime karanlık yerleşmişti; bir türlü söküp atamadığım, kusamadığım, çıkaramadığım bir koyu karanlık. o dönemde yaşamayı unutmuştum sanki. bunu birisinin hatırlatması gerekiyordu "nefes almam gerek" diye düşünmesem nefes alamayacaktım. bütün bunlar bir köpek gibi bağlanmam, sevgi ve merhamet dilenmem yüzünden başıma gelmişti. insan denilen yaratıklara ilişkin düşüncelerimin yanlışlığı yüzünden. bütün köpekler saftır zaten. oysa şimdi bir kediyim ben: uzak, denetimli, soğukkanlı ve güçlü bir kedi. eski mısırda, beni hassanda yapılmış 300.000 kedi mumyasından biri. onlara kadar soğuk, onlar kadar güçlü ve mağrur."

    İntikam diyordu intikam yoktur. Merhamet vardır salt merhamet... ne güzeldir ah! Ne güzeldir...

    dünyayı kurtaracak, ruhumuzun derinliğine dokunacak... düşmana dahi merhamet, Şefkat, alışma, ortak dili bilmenin gizli mutluluğu... tuhaf duygular kaplamıştı kitap sonrası beni. Bir anlamda acımasız insanlar ve hayat, öte taraftan bir orkide ile değişen kokular... vicdan muhasebesi!

    bir resim, bir porte ki içinde süngerde var olan inci kadar dersler. Okumak lazım, değişmek lazım...

    işte tam da şurası can alıcı...

    yaşlı adam (eski bakan): siz bu vatani hiçbir zaman sevmediniz!

    sami: biz sizi sevmedik. siz kendinizi vatan yerine koydunuz. biz de sizi sevmedik.

    Ve belki de insanlar ne 'siz'i ne de 'siz'i hiç tanımadılar ve gerek duymadılar...

    acıdan gayrı şeyleri keşke paylaşsak efendiler!

     
  3. omayraaa yazar kişisine hitaben;

    vizontele'nin deli emin karakteri gibi; "şerefsizim benim aklıma gelmişti" demek istediğim konu.

    bu kitap, okunacaklar listemde yer alıyordu ve siz yine benden öncen davranmışsınız.

    ne zaman vakit bulur da okurum bilmiyorum ama konuda yer alan açıklamalar, seçimimi perçinledi, teşekkürler.

     
Entry yazmanız için üye olmanız gerekmektedir. Üye olmak için tıklayın, üye iseniz lütfen oturum açın.